Birkaç gün önceydi öğle namazı çıkışında bir cemaatim yaklaştı bana “hocam bir sualim var” diye. Buyurun dedim. Adamcağız “hocam” dedi “zekatımı amcamın oğluna vereceğim ama namaz kılmıyor, ne yapayım.” Emekli de olsanız iş bitmiyor gördüğünüz gibi, hocanın emeklisi olmuyor. Buldukları yerde takıldıklarını soruyorlar. Yok diyemezsin, BİMER’e şikayet ederler diye, cevap veremem de diyemezsin. Hoca isen hoca demişlerse sana cevap vereceksin. Çaresiz, adamcağıza baktım, cevap bekliyor. Dedim ki; siz ne zamandan beri namazınızı kılıyorsunuz? Hiç beklemiyordu bu soruyu. Telaşlandı ve dedi ki “2014’te hacca gittiğimden beri kılmaya çalışıyorum.” Demek ki hacca gittiği halde tam kılamadığı beş vakit namazı zekatı vereceği adamın kılmasını bekliyor.

 Ziya Paşa’nın dediği gibi;

Onlar ki, verir laf ile dünyaya nizamat

Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde

 

 Ramazan günlerinde teravih kılmak sünnet, zekat vermek farz, mukabele dinlemek sünnet, namaz kılmak farz, sadaka vermek sünnet oruç tutmak farz.

 Gelin görün ki zekatı vermesi gerekenlerin %20’si ancak veriyor. Yani zekat bir vergi olarak düşünülürse 100 liralık verginin 80 lirası kaçırılıyor. 20 Lirasını da yerine ulaştıramıyor, çarçur ediyoruz. Yıllarca zekat paralarını toplayıp yerine harcamayanların bir kısmı şimdi yargıya hesap veredursun, yine de Allah’ın emrettiği gibi ne toplayabiliyor ne de dağıtabiliyoruz.

 Halife Harun Reşid zamanında zekat Müslüman tebaaya dağıtıldığı halde bitirilememiş, gayrimüslim tebaanın evlenecek çocuklarına dağıtılmıştır. 

 Günümüzde zekat iş görmeyecek kadar küçük parçalara ayrılıyor ve maalesef yerine de ulaştırılamıyor. 

 Bir defada bir fakire eğer borcu yoksa 80 gr altın mukabili zekat verilebiliyor. Eğer borcu varsa borcunu kapatabiliyorsunuz. Bu şu demek, evi arabası olmayan fakir hiçbir zaman faizli kredi almaya muhtaç olmayacak çünkü Müslüman kardeşleri ona her sene faizsiz, geri ödemesiz bu krediyi zekat fonundan verecekler. Ne var ki, zekat çok az kişi tarafından verilince dağıtılacak miktar az, dağıtacak yer çok olunca hiçbir zaman amacına ulaşamıyor. Yani zenginle fakir arasında yıkılmaz köprüler bu şekilde asla kurulamaz. 

Bir de her Ramazan çarşılarda dolaşan zekat tüccarlarına, istismarcılarına yakalandıysanız, yandı gülüm keten helva.

Geçenlerde bazı varlıklı insanların zekatlarını belediyelerin iftar sofralarına aktardıklarını duydum. Bir defa zekat, fakirin hakkı. Belediyenin iftar programına katılanların tamamı fakir mi? İkincisi zekatta temlik esastır. Yani fakir zekatı eline alacak, kendisinin olduğunu bilecek. Oysa iftar sofrasında ancak karnınızı doyurabilirsiniz. Alıp götürme söz konusu değil. Belediyeler bazı iş adamlarına böyle teklifler yapıyorlarsa iş adamları en azından zekatlarına saymamalılar bu ödemeleri. 

Burada belediyelere sokak iftarlarını azaltıp erzak paketi dağıtımını çoğaltmaları konusunda bir tavsiyede bulunabiliriz. Çünkü erzak paketleri bir araştırma sonucu ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmaktadır. Bir ihtiyaç sahibi birden fazla erzak paketi almış olsa dahi senenin 12 ay olduğu ve bir erzak paketinin 1 aylık ihtiyaca cevap vereceği düşünülürse yine de yoksulun yetimin öksüzün gönlü alınmış olacaktır. Refah seviyemizin yükselmesine de katkısı olacaktır. 

Bir de AVM lerin zekat kartı dağıttıklarını duydum. Ama orada da hiç hakları olmadığı halde “şu çeki al bizden alışveriş yap ama zücaciye, farmüreri, temizlik ürünleri yasak” diyorlarmış. Yahu bu zekat fakirin hakkı ise ne alacağına sen ne karışırsın kardeşim. Dilediğini satın alabilmeli. Hiçbir AVM’nin böyle bir hakkı yoktur. Caiz de değildir. Zekatın en faziletlisi fakirin hakkının nakit olarak eline verilmesidir. Böyle yapmıyorsunuz, bari zekat verdiğiniz kişinin hürriyetini kısıtlamayın.

Bir de fidye çılgınlığı var ki sormayın. Adamın midesi çok yemekten iflas etmiş, belki Ramazan’da bir perhiz onu sağlığına kavuşturacak. Ama ona da ekran müftüleri fırsat vermiyorlar. Neymiş efendim, kendini iyi hissetmiyorsan ver fidyeyi ye orucu. Yapmayın Allah aşkına. Bir adam hasta bile olsa Ramazan’dan sonra sağlığına kavuşabilecekse fidye veremez. Ramazan’dan sonra tutmalıdır. Ama çıbık gibi delikanlıların yok gastrit, reflü vs. gibi mazeretlerle oruç tutmadıklarını biliyorum. Beynamaz özrüne hiç hacet yok. Oruç bir ibadettir ve tutana sıhhat verir. Tutmayan da hesabını verir. 

Ramazan, bir ibadet ayıdır. İbadet yoğun yaşanmalıdır. İftar programlarına yatsı namazı ve teravih kurban edilmemelidir. Ramazan sohbetleri sahurları katletmemeli, seherlerde evlerin, sokakların camilerin ışıkları pırıl pırıl aydınlatmalı içimizi.

Son olarak şunu belirtmeliyim ki, Ramazan’ı Ramazan olarak ihya edebilmeyi, ibadetlerin özünü kavrayabilmeyi, tıpkı sahabe nesli gibi yeniden kuşanmadan, zekatı aracıların tasallutundan kurtarmadan. Ramazan etkinliklerinin ibadetlerimizi zedelemesini önlemeden huzurlu bir Ramazan idrak edemeyeceğimizi bilmeliyiz. 

Eğer Müslümanlar vermeleri gereken zekatı aracılara, simsarlara, komisyonculara kaptırmadan doğrudan ulaştırabilseler fakirlere. Size şunu söyleyebilirim ki 10 yıla kalmaz Türkiye’de fakir kalmaz, İslam ülkelerinde zekat verecek fakir ararsınız. Daha bu zekat hesabı. Sadakayı hiç konuşamadık. Onu da başka bir gün konuşmak umuduyla.

Kalın sağlıcakla.