Bir ülkede terörün sonsuza kadar devam etmesi düşünülemez. Nitekim, Asala, BASK, IRA, Tamil Elam Kurtuluş Örgütü, Alman Kızılordusu, Japon Kızılordusu, İtalya’nın Kızıl Tugayları, Gladio’su ve buna benzer çok sayıda örneklerini sayabileceğimiz birçok terör ve şiddet makinası, modern toplumlar içinde bitirildi. Belki günümüzde bunları hatırlayanlar bile olmayabilir. Fakat bitmeyen, bitirilemeyen, büyük ihtimalle de daha çok uzun yıllar bitirilemeyecek olan farklı bir terör kategorisi var: MAFYA. Aslında Fransızca kökenli olan ve gizli teşkilat manasına gelen mafia kelimesi, İtalya’nın Sicilya lehçesinde de aynı manayı ifade etmektedir. Yeraltı dünyasının kendine has acımasız kuralları ile yönetilen, Amerika’dan Rusya’ya, Meksika’dan Kolombiya’ya, başta İtalya olmak üzere tüm Avrupa ülkeleri ve ülkemiz de dahil, her bölgede yerel ve global temsilcileri bulunan, hatta birbirleri ile ilişki ve ortaklıkları mevcut olan bu yapılar, dünyamızın huzurunu en az terör örgütleri kadar tehdit etmektedirler. Aslında ortaya çıkışı, siyasi, etnik, dini, sosyal nedenlere bağlı olan terör örgütlerinin bu varlık gerekçeleri ortadan kalktığında, bazılarında zaten mevcut olan mafya eğilimlerinin ön plana geçtiğini, başka bir faaliyet imkanı ve alanı bulamadıkları takdirde, mevcut kadroların örgütü bir yeraltı mafya yapılanmasına dönüştürdüğü görülebilmektedir. Buradan yola çıkarak ülkemizdeki terörist faaliyetlerin, kendilerince öne sürülebilecek hiçbir gerekçesinin kalmadığını artık tüm toplum kesimleri çok net bir şekilde fark etmektedir. Bu durum, başta PKK olmak üzere, bilinen terör örgütlerinin varlık sebeplerinin ortadan kalkmış olması demektir. Öte yandan, yine başta PKK olmak üzere, ülkemizdeki terör örgütlerinin faaliyet alanları büyük ölçüde mafya icraatlarına dönüşme eğilimi göstermektedir. Ülkemizdeki terör örgütleri marjinalleştikçe, bu dönüşümün hızlanabilmesi mümkündür. İşte bu açıdan konuya bakıldığında, son aylardaki ciddi güvenlik operasyonları sayesinde hızla can çekişme dönemine girmekte olan terör, marjinalleşip küçülürken, aynı anda kendi doğası içinde zaten taşıdığı mafyalaşma eğilimini güçlendirerek, yasadışı rantlara yönelik faaliyetlerini muhafaza etmeye çalışacaktır. Bu noktada, bir yandan toplumsal rehabilitasyon mutlaka ön plana çıkarılmalı, sosyal onarım projeleri hayata geçirilmeli, işsizlik sorunu özellikle gençlerimize öncelik verecek şekilde çözümlenebilmeli ve bu çalışmalara yönelik planlamalar toplumun tüm kesimleriyle düzenli olarak bilgi düzeyinde paylaşılmalıdır. Açıklamaya çalıştığımız tüm bu nedenlerden dolayı, 1-Kasım seçimleri gerçekten çok büyük önem taşımaktadır. Ak Partinin yine çok büyük ölçüde ağırlığını koyacağı bu seçimlerde, oylarını kullanacak olan seçmenler, mutlaka siyaset ve yönetim deneyimlerine sahip kadroları tercih edeceklerdir. Çünkü ülkemizin hiçbir maceraya tahammülü yoktur. Sonuçta bir koalisyon ihtimali dahi ortaya çıksa, yine en büyük ortağın Ak Parti olacağı açıktır. Böyle bir koalisyon ortaklığında, geleceğimizi birlikte yönetecek olan güçlü bir iktidar yapısı, koalisyon partilerinin Ak Parti ile samimi işbirliğine bağlıdır. Aksi halde uzun ömürlü olmayacak bir koalisyon hükümeti, ülkemize sadece zaman kaybettirecektir. Yeni bir seçime gitmekte olduğumuz bu günlerde, TBMM’de grubu bulunan partilerin seçim beyannamelerine baktığımızda, birçok konudaki önerilerin birbirine daha çok yaklaştığını, bu metinler üzerinde partilerin konsensusa ve uzlaşmaya daha yakın olduklarını söyleyebiliriz. Tek parti iktidarının hızlı karar alabilen, hızlı hizmet üretebilen, hızlı sorun çözebilen yapısının yaşamdaki pozitif karşılığını çok iyi bilen tüm toplum kesimlerinin bu olumlu deneyimlerini oy tercihlerine yansıtmaları halinde, içinde bulunduğumuz gerilimli sürecin ciddi bir rahatlamayla sonuçlanacağı açıktır. Ama hepsinden önemlisi ve hepimizin ortak dileği olarak, huzur, barış, güven içinde vatandaşlarımızın hiçbir tehdit ve baskı altında kalmadan oylarını özgürce kullanabilmelerini temenni ediyoruz. Selam ve dualarımızla