Amerika Birleşik Devletlerinin seçim sonuçları kendilerine hayırlı olsun. Öncelikle şunu ifade edeyim. Hoşumuza gitmese de bazı temel gerçekleri tespit etmek zorundayız. İzin verirseniz, tamamen yorumsuz olarak sürecin siyasi fotoğrafını çekmek ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Donald Trump Amerikalılara damardan girdi. Bilinçli olarak, çok basit ve etkili söylemlerle yola çıktı. Sürekli olarak bunları vurguladı. Özellikle üç şeyi devamlı olarak tekrarladı ve seçim kampanyası boyunca adeta zihinlere kazıdı. Birincisi tüm göçmenlere istisnasız olarak karşı olduğunu ve çok radikal tedbirler alacağını söyledi, hatta Meksika sınırına duvar önerisiyle bunu somutlaştırdı. Maalesef, günümüzde batı ülkelerinin tümünde, göçmen ve mülteci karşıtı politikalar kendi iç kamuoylarında ciddi şekilde destek görüyor, oy oranlarını artırıyor. İkincisi, Amerika’yı yeniden daha büyük yapacağını söyledi. Büyüklük ölçüsünü de verdi, Nato’dan daha büyük, Birleşmiş Milletlerden daha büyük, hatta dünyadan daha büyük bir Amerika vaad etti. Üçüncüsü ise, “zenginleri ağlatmadan fakirleri güldüreceğim” dedi. Yani Amerikan ekonomisini güçlendirme sözü verirken, dengeleri koruyacağını taahhüt etti. Açıkçası, gözlemlediğim kadarıyla, Hillary Clinton çok detaylı söylemlerinin ve son iki yıldaki pasif Obama politikalarının kurbanı oldu. Şu anda, Clinton söylemleri ile ilgili olarak kimsenin aklında bir şey kalmadı. Çünkü, toplumsal katmanlar detayları pek algılamaz.

Toplum için kısa, çekici ve olabildiğince basit, herkes tarafından kolayca anlaşılabilir, savunulabilir, itiraz edilmesi zor söylemler, daima çok daha etkilidir. İşte Trump bunun için kazandı. Bana sorulduğunda, hep ısrarla Trump kazanacak demiştim. Her seferinde, muhataplarım çok şaşırmış ve gerekçelerimi sormuşlardı. Ben, yukarıdaki düşüncelerimi paylaştıktan sonra çok daha önemli bir başka şey söylemiştim.  Barack Obama, çok ciddi hatalar yaptı ve başkanlığının son iki yılında adeta vitesi boşa aldı, etliye sütlüye hiç karışmayan, Amerika’yı ve dünyayı sadece seyretmekle yetinen bir tutum içine girdi. Yani arena sahasından ayrıldı, adeta tribünlere çıktı. Sahada kalmaya devam eden oyuncular, başta Rusya, İran, Esed, DEAŞ olmak üzere, bu boşluğu ciddi bir fırsata dönüştürdüler. Özellikle, Rusya’nın Kırımı ilhak etmesi, AB’ye girmek isteyen Ukrayna’nın Rusya tarafından ezilmesi, Ortadoğudaki Rusya ve İran hakimiyeti, terör örgütlerinin bile bu fırsatları değerlendirmesi, özellikle Rusya karşısında gerilemeye alışkın olmayan ABD toplumunun seçimlerdeki tavrını, Obama’nın karşısında yer alan Trump yönünde değiştirdi. Dikkat edilirse, Trump, yalnız Clinton karşıtı ifadelerle yetinmedi, aynı zamanda Obama’nın Amerika’yı küçülten bu tutumunu da şiddetle eleştirdi. Rusya’ya teslimiyet yerine, bu dev ülke ile daha yakın ve güçlü ilişkiler içine girmek suretiyle, daha güçlü inisiyatif kullanacağını belirten Trump, “Putin bir dahi” beyanıyla en sempatik işaretini verdi. Böylece, seçimlerde Putin bile kendisini desteklediğini ifade etti. Peki, Türkiye adına bu tabloya nasıl bakmalıyız. Öncelikle saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a binlerce kere teşekkür etmeliyiz. Neden. Çünkü, Obama tarafından, ortadoğuda ve bölgemizde çok pasif bir tavra girildiğini gören Cumhurbaşkanımız, bu konuda Obama’yı defalarca uyardı ve yanlış konumdan vazgeçip tavrını olumlu yönde netleştirmesini istedi, çok makul öneriler sundu. Obama’nın devam eden hareketsizliği karşısında, artık aktif tavır almaya karar veren Cumhurbaşkanımız, “kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” diyerek, kendi önerilerini bizzat kendisi gerçekleştirmeye başladı. Bu durumda ne oldu biliyor musunuz. Türkiye, ortadoğunun ve bölgemizin yerel global gücü oldu, adeta. Amerika’nın bıraktığı boşlukta hareket eden fırsatçılara dirsek gösterip, yerel alan hakimiyetini kimseye bırakmayacağını ispatladı. Trump’dan çok daha önce ve proaktif düşündü, Putin’in zeytin dalını kabul etti, kendisiyle dostluğunu güncelledi, Rusya ile, belki tarihimizdeki en yakın ve en sıcak ilişkileri oluşturdu, adeta stratejik bir ortaklık gerçekleştirdi. Böylece, bölgemizde gittikçe derinleşmekte olan hakimiyet boşluğu, Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliğiyle telafi edildi. Artık Amerikan Genel Kurmay Başkanı haftada bir Türkiye’yi ziyaret ediyor. Demek ki, doğru adresi ve gerçek muhatabı fark ettiler. Fark edenden ziyade fark ettirene bakmak lazım, diyorum ve hamdolsun ülkemizin bölgede izlediği bu çok güçlü ve kararlı siyasetin, uluslararası ilişkilerde doktora tezi olabileceğini düşünüyorum. Dışardaki bu başarılarımıza ek olarak, içerde kendi mutfağımızı da, başkanlık odaklı olarak yeniden düzenlememiz gerektiği çok açıktır. Bu da, ülkemizde yeni bir seçimin, her geçen gün daha da zorunlu ve acil hale gelmeye başladığını göstermektedir. Yeni başkan Donald Trump, çok gerçekçi ve pragmatik bir siyasetçi profiline sahip. Bizimle iyi geçinmeye çalışacağından eminim. Dikkat ederseniz, Sayın Cumhurbaşkanımız, Hillary Clinton’a ve Obama’ya yönelttiği sert eleştirilerin hiçbirini Trump’a karşı kullanmadı. Hızlı düşünüp, hızlı karar veren, hızlı uygulayan, zeki ve pragmatik liderler, aralarında çok daha kolay anlaşabiliyorlar. Amerika seçimlerinin kendilerine ve dünyamıza tekrar hayırlı olmasını diliyorum, şimdi artık sıra geldi bizim erken seçimlere diyerek yazımı noktalamak istiyorum.

 

Dr. Yıldırım Ramazanoğlu