Türkiye’de son yıllar artan küçük çocuklara taciz ve cinsel istismar olayı ülkenin gündeminde sıcaklığını halen korumakta. Özellikle geçtiğimiz günlerde Ankara’nın Polatlı ilçesinde cinsel istismar yapılarak vahşice öldürülen 8 yaşındaki küçük Eylül için ve henüz ölüm nedeni kesinleşmeyen Ağrı ilindeki Leyla için ülke adeta ayağa kalkmış durumda. Sosyal medya hesaplarında ve sitelerde gruplar kurarak idam gelmesini isteyen vatandaşlar kampanya yaparak hükümetten idam gelmesine yönelik beklenti içindiler. Bazı illerde ise vahşice katledilen küçük kız çocukları için gösteriler düzenlenerek protesto edilmekte. Bunun üzerine tüm gözler Anayasa Mahkemesine ve meclisten çıkacak yeni bir idam tasarısı gelecek mi gelmeyecek mi sorusuna çevrildi. Konuyla ilgili Av. Yasemin Karaca ise gazetemize kapılarını açarak gündemdeki idam ve kimyasal hadım konusunda değindi. Özellikle vatandaşların idamın gelmesinden yana olduğunu belirten Karaca, “Vicdanen idam gelmeli ama idamın gelmesi hukuken farklı boyutlar kazandırır. Diğer ülkelerle ikili ilişkiler olsun, Avrupa Birliği olsun bunları göze almamız lazım. Kimyasal hadıma karşıyım ama bana soracak olursanız da vicdanen idam gelmeli” dedi.
“İDAMIN GETİRİSİ VE GÖTÜRÜSÜ OLACAKTIR”
İdamla ilgili konuşmasını sürdüren Karaca, kimyasal hadımın çözüm olmayacağını belirterek, şu ifadelere yer verdi: “Ben ilahiyat mezunuyum aynı zamanda hukukçuyum. Olaylara vicdani boyutundan bakarsak hemen ölsünler, aynı şeyler fazlasıyla kat be kat onlara yapılsın istiyoruz ama ileriye dönük nasıl bir çözüm getirilir, gerçekten çözüm olur mu? Bunu da hem hukukçular hem de din adamları geniş merceklerde inceliyorlar. Gündem bayağı yoğun, herkeste bir üzüntü hâkim sinir öfke kızgınlık hâkim. Bu toplumda hep var olan bir şeydi ama bugünlerde bu tür olaylar art arda geldiği için belki de bu kızgınlık daha çok arttı. Bizler bu mesleğin içerisinde olduğumuz için bu tip olaylarla daha sık karşılaşıyoruz. Toplumdaki insanların çoğu şeylerden pek haberi olmuyor ama mahkemelere çok sık taşınıyor. Özellikle de ensest ilişkiler çok fazla gerçekleşen konulardan. Bunun çözümü nedir diye baktığımızda; idam getirilmesini, kimyasal hadım getirilmesini istiyorlar. Ben kimyasal hadıma pek sıcak bakmıyorum. Bunun sonunda o suçu işleyen insan güle oynaya hayatına yine devam edecek. Sadece cinsel amaçla bakmamak gerekiyor sonuçta küçücük bir can gitmiş, o yavru ölmüş. Hadım sonucunda suçu işleyen kişi hayatına kaldığı yerden devam edecek belki cinsel isteklerini karşılayamayacak ama yine bir şekilde hayatta kalacak gezecek tozacak, bu yüzden ben hadıma çok sıcak bakmıyorum. İdamı düşündüğümüzde ise idamın çok fazla getirisi ve götürüsü olacaktır. Şuan ki öfkemize bakaraktan idam edilsin, bu doğrudur deriz ama idamın getirilmesi diğer taraftan neleri getirir, hukuki anlamda nasıl olur bilemiyorum. Bana kişisel olarak bunun sebebi nedir diye sorarsanız; ahlaki boyutumuzdaki çöküntüdür derim.”
EN BÜYÜK SORUN EĞİTİM
Karaca konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Çocuklarımızın, gençlerimizin eğitimlerinde zayıflık olduğunu düşünüyorum öte yandan sosyal medyanın ve televizyonların etkisi olduğunu düşünüyorum. Bunlar bir anda gelişen şeyler değil, o çocuğun küçük yaştan bu yana içinde yetiştiği ortama buna aile çevresi de dâhil bununla birlikte aldığı kişisel eğitim. Bu tür yetişen çocuklar, hatta çocuk demeyelim bunlara 20’li yaşlarda hatta 30’lu, 40’lı yaşlarda koskoca adamlara kadar ulaştı, bunların kişiliklerinde bir bozukluk olduğu için bir şekilde dışa yansıtıyorlar. İnsanlarda bir şey takıntı haline geldiyse onda bir doyumsuzluk başlıyor. Bu tür olayların derinine indiğimizde, şehvetleri, cansız varlıklarla başlayıp, hayvanlarla devam edip, insanlarla son bulan istekler. Burada bir tatminsizlik olduğunu görüyoruz. Bunun içine nasıl düştüklerini sorgularsak, bunun içine; özentilerle, imrenmelerle, istediklerine ulaşamamayla ya da çocukluk dönemindeki bulunduğu düzgün olmayan ortamıyla, hevesle ve bunun gibi birçok şeyle daha örneklendirebiliriz. Bir yerlerde bir hata var, çocukluktan gelen bir sorun var ve bu da ilerleyen yaşlarda ortaya çıkıyor. İki taraflı çözümlere odaklanmalıyız, hem yapan açısından hem de mağdur açısından. Burada anne ve babaya çok büyük sorumluluklar düşüyor. Ben de anneyim ve 2 tane de çocuğum var. biz anne babalar sonuçta çocuğumuzum yanında 24 saat bulunamıyoruz, sabah herkesi işine ve okuluna dağılıyor tekrar akşam buluşuyoruz. Çocuklarımız bulundukları ortamda nerede ve nasıl bilemiyoruz. Annenin çocuğu üzerindeki geriden takibi çok önemli, elini ve gözünü çocuğunun üzerinden çekmeyecek. Bir an bile çocuklarımızı kontrolsüz bırakmamalıyız. Dakikalar içerisinde kayboluyorlar, örneğini de yaşadık ve gördük Leyla kızımız da bir dakika içerisinde kaybolmuş. Bu konularda bilinçli olmak lazım, çocukları bilinçli yetiştirmek lazım, Kalıplaşmış cümlelerden biraz uzaklaşmak lazım. Çocuklara; ‘’çocuğum yabancılarla konuşma, yabancılardan uzak dur’’ diyoruz ama bunu ne için diyoruz, konuşursa ne olur o konuda bilinçlendirmek lazım. Bunları, çocukları korkutarak değil, çocuğun psikolojisini bozarak değil, her şeyi ortaya saçıp dökerek değil ama çocuğa bunları açıklayarak ‘’senin dışarıda yabancılarla konuşman, onların yanına gitmen tehlikeli’’ diye öğretmek lazım. Çocuklara sevginin derecesini öğretmek lazım, bu tür durumlarda çocuk sevildiğini zannediyor bu tür vakaların çoğuna baktığımızda bunun böyle olduğunu görüyoruz. Biz toplum olarak çocuk sevmekten de korkar olduk. Özellikle de karşı cinste erkeklerin küçük bir kız çocuğuna sevgi göstermesi, yanağını okşaması sıkıntı yaratır duruma geldi bunun sebebi de yaşanan olayların insanları bu aşamaya getirmesi. Zararsız sevginin derecesini öğretmek lazım çocuklarımıza, bir çocuğa belirli bir yaşı geçtikten sonra bir şey veremez, bir şey öğretemezsiniz. Bir evin içerisinde anne, baba, abi, abla var ise o çocuğa mahremiyet çok güzel bir şekilde öğretilebilir. Bizler Müslüman bir toplumuz, hepimiz aile yapıları birbirine benzer şekillerde dolayısıyla böyle bir ortam da bir kız çocuğu ve bir erkek çocuğu ne seviyeye kadar hareket edebilir, kardeş kardeşe ne dereceye kadar yakınlaşabilir bunları öğretmek lazım ki kendisine yapılan bir hareketin hangi seviyede olduğunu anlayabilsin. 4 yaş bunun için çok küçük bir yaş, burada annenin görevi gözlerini o çocuğun üzerinden ayırmamak. Bu tip insanlar genelde hiç kimseye zararları olmayan sakin insanlarıdır. Asosyal olmakta insanların içine karışmamakta bir hastalıktır. O tür insanların kendi içerisinde bir dünyası vardır o dünyada neler oluyor, neler bitiyor, hedefe kimleri oturtuyor bilemeyiz. Kendi içlerinde bir hedef oluşturuyorlar o hedefe cansız varlıkları koyuyorlar cansız varlıklara ulaşıyorlar, hayvanı koyuyorlar hayvana ulaşıyorlar, en sonunda savunmasız insanlara, çocuklara, kadınlara kadar gidiyor bu hedefler. Burada en büyük görev bizlere düşüyor anne baba olarak çocuklarımızın güvenliğini sağlamamız gerekiyor ki bu dinimizin de bir gereğidir zaten.”
İDAM KONUSUNDA ÇOK FİKİRLER VAR
“Konunun idam boyutuna bakarsak, bizler vicdanen bunu istiyoruz ama idamın çerçevesi çok geniş. Hukuk yönünden baktığımız zaman ise Avrupa birliğine gireceğiz, bunun yanında çok fazla getirisi ve götürüsü olacaktır. Sadece bu tür suçları işleyen insanlara idam getirilecektir anlamında bir idam gelmeyecektir farklı suçları da kapsayacaktır ve kapsadığında neler getirir, neler götürür bunun uzmanlar daha iyi değerlendirir. İslami açıdan bakarsak din adamları da bunu çok fazla tartışıyorlar. Ayetlerde de kısasa kısas yapılır diye geçiyor öleni öldürünüz, kadına kadın, köleye köle şeklinde ayetler var. Bunlar zamanında İslam toplumlarında uygulanmış şuan toplumumuzda çok tartışılan bir konu böyle bir rejim kabul edilmiyor. Kısasında tabi ki şartları var. Bizim toplumumuz kısas uygulandığında şartları falan gözü görmeyecektir ve her şekilde uygulamaya kalkışacaktır. Örneklendirecek olursak, çocuğuna yapılan bir ölüm vakasını babaya yapmamamız gerekiyor ama toplum bunu dinlemeyecektir. Bu da farklı sebeplere yol açacaktır ve iş iki ucu keskin bir bıçak haline dönüşecektir.”
DAHA BÜYÜK CEZALAR GELEBİLİR
Karaca son olarak şunları kaydetti: “Şuan bu konuda yaralıyız, içimiz acıyor, haberlere bakamaz hale geldik. İdam gelsin çözüm olur mu, hadım yapılsın çözüm olur mu, diye düşünüyoruz ama zaten bu davranışı yapan insan olay ortaya çıktıktan sonra idam ya da hadım gelirse cezası neyse onu alacak ama bunlar olmazsa içerde de olsa dışarda da olsa halk tarafından linç edileceğinin ve yaşatılmayacağının bilincindedir. Bunun biz yüzlerce örneğini gördük. İçeriye düşeninde örneklerini gördük, dışarıda olanın da çünkü bu toplum bunu affetmez. Onun cezası bir şekilde kesilecektir bunu biliyor ama bildiği halde bu davranışı yapabiliyorsa demek ki bunları bilmek çözüm değil. Bunca şeyi bilip yapmaya devam ediliyorsa bu bir şizofreni boyutuna ulaşıyor olmalı, artık beyinleri sadece hedef odaklı çalışmaya başlıyor, başka bir şey düşünemez hale geliyorlar demek ki. Bu da nedir; tamamen ahlaki bozukluk, başka bir şekilde adlandıramayız bunu. Ahlaki bozukluğun da tek çözümü eğitimdir. Aile içi eğitim, toplumsal eğitim, okul eğitimi yani o tür insanları doğru bir şekilde eğiterek topluma kazandırmak. Bu şekilde medyaya yansımayan, haberlere düşmeyen, toplumun bilmediği daha birçok haber var. Bizler bunların duruşmalarına giriyoruz, orada görüyoruz şahit oluyoruz. Bu konuda bizim tek isteğimiz bu suçları işleyenler öyle ya da böyle cezasını çeksin.”
Haber: Âdem Merk