Bizim aydınlarımız vardı. Her akşam, hele gece saat 22.00’dan sonra o bildiğimiz haber kanallarında. Saatlerce tartışırlardı. PKK lı teröristlerin affını konuşurlardı. Onların topluma yeniden kazandırılması için iş verilmesi gerektiğini, belediyelerde işe alınması gerektiğini, hatta memur olmaları gerektiğini ifade ederlerdi. Türkiye Cumhuriyeti ile terör örgütünü aynı kefeye koyarlar, özerkliği, federasyonu tartışırlardı sabahlara kadar. Bizim televizyonlarımız vardı, terörün siyasi uzantısı olan malum partinin milletvekillerini çıkarırlardı ekrana her akşam. Çirkin suretlerine çok yakışmayan tebessümleri ile gözümüzün içine baka baka terörü öven, yücelten konuşmalar yaparlardı bu milletvekilleri. Şiddeti meşrulaştıran, terörü meşrulaştıran beyanlarda bulunurlardı. Bizim Siyasi parti liderlerimiz vardı, ülkeye meydan okuyan, halkı sokaklara çağıran, ortalığın yakıp yıkılmasına çanak tutan, bir gecede 40 vatandaşımızın ölümüne sebep olan. Gücümüzü şu, bu terör örgütüne dayadık diye gözümüzün içine baka ülke bütünlüğüne meydan okuyan eş başkanlar vardı. Sonra çeşit çeşit TV kanalları vardı, radyo kanalları, dernekler, vakıflar. Teröre destek veren, gençleri provoke edip militan kazandıran. Sahi ne oldu onlara, nereye gittiler? Bir yönetim biçimi olarak demokrasi “siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir.” Yine sözlük anlam ile düşünce özgürlüğü “kişinin, inançlarını, kanılarını, düşündüklerini hiçbir baskıya uğramadan özgürce açıklayıp yayabilmesi hakkı ve özgürlüğüdür.” Bu konularda herkes mutabıktır. İnsan hak ve hürriyetinin olduğu yerde, gerçek bir demokrasi ve insan haklarından bahsedildiği bir toplumda her ikisi de vazgeçilmez değerlerdir. Galiba özellikle AB devletlerinin bize anlatmaya çalıştıkları değerler işte bunlar. Gerçek demokrasi, gerçek düşünce özgürlüğü. Peki bu düşünce özgürlüğü, ülkenin yok olması çabasında kullanılıyorsa, peki demokrasinin bu özgün ve özgürlüğü, mevcudiyetinin bütünlüğüne tehdit oluşturuyorsa! Şöyle bir örnekle açalım; Fransa’da kırsalda eylemler yapan, kan döken, askere polise saldıran İşid yada El-Kaide gibi bir terörist grup olduğunu farz edelim. Bunun siyasi unsurlarının parti kurduğunu, bu partinin Fransa ’nın her şehrinde temsilcilik açtığını, ülkelerin parlamentolarında İşid yada El kaidenin savunuculuğunu yapıp, siyasi uzantıları gibi hareket ettiklerini düşünün. Düşünemediniz değil mi. Düşünemezsiniz. Avrupa’da, hele şehrin ortasında bu terör örgütünü övücü tek bir cümle kurun, bakın başınıza neler geliyor. O Bize anlattıkları insan hakları, demokrasi, düşünce özgürlüğünü varın bir görün bakalım. Fransa parlamentosu, Fransa’nın parçalanması için mücadele eden bir terör örgütüne demokrasi adı altında izin verip, kendi parlamentosunda temsil hakkı verdiği gün bizde onların istediği demokrasiyi uygulayalım.Demokrasi ve düşünce hürriyeti adı altında ülkenin parçalanmasına seyirci kalmak, fazlaca cahillik, biraz aymazlık. Fazlası hainlik…
Şükür uyandık.