YERLİ ve MİLLİ OLABİLMEK İÇİN ALGI ve EMPATİ

1-Kasım-2015 tarihindeki seçimlere yönelik olmak üzere, Yüksek Seçim Kurulu tüm siyasi partilerin Milletvekili Aday listelerini kesinleştirdi. Böylece kesinleşen listelerdeki isimlere start verilmiş oldu. Ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz. Süreçle ilgili olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, son derece anlamlı bir kavramı gündeme getirdi. Hizmete talip olan 550 Milletvekilinin “yerli” ve “milli” vasıflara sahip olmasının en önemli zorunluluk olduğunu beyan etti. Bu beyan, gerçekten milletimizin duygularına tam manasıyla tercüman oldu. Öte yandan, tüm muhataplara yönelik bu ifade, hala bazı algılama yanlışları olanlara, bunları düzeltme imkanı verdi. Özetlersek, yerli kelimesiyle, kişinin gerçekten doğduğu toprakları öz vatanı ve paydaşlarını kardeş bilmesi, milli kelimesiyle de, millete mensubiyetini ve bağlılığını içselleştirmiş ve milletle bütünleşmiş olması kastedilmektedir. İnsanın ruhsal dünyası ve duyguları, tarih boyunca bireyler ve toplumlar arasında yaşanan tüm olaylarda daima çok etkili bir rol oynamıştır. Bu bağlamda, gerçeğin kendisi ile gerçeğin algılanma biçimi birbirinden çok farklı olabileceği gibi, aynı gerçeğin veya algının bireyler veya toplum kesimleri üzerindeki etkileri de birbirinden farklı olabilir. Gerçekler değiştirilemez, aksi halde gerçek olmazlar. Fakat algılar, değişik uygulamalarla yönlendirilip değiştirilebilirler. İşte insan doğasının bu özelliğini irdeleyerek mercek altına alanlar, adeta durumdan vazife çıkarmak suretiyle, kendi yol haritaları doğrultusunda, hedefledikleri değerleri, davranış kalıplarını ve süreçleri biçimlendiren algıları etkileyebilirler, değiştirebilirler ve yönetebilirler. Bu arada, önyargıların oluşabilmesi, hatta bunların zamanla kalıcı kesin yargılara dönüşebilmesi, süreçlerin, ilişkilerin ve algıların yönetilmesini günümüzde çok önemli bir hareket alanı haline getirmektedir. Özellikle de hizmet sunan kurumlar ile sunulan hizmetlerin muhtevası ve vasıfları, günümüzde algı yönetiminin gerçekleştiği en önemli konular arasındadır. Kurumlara ait her türlü fiziksel-teknik unsurlar, tüm hizmet bileşenleri, malzeme, materyal ve demirbaşlar, insani faktörler, mekanlar, ortamlar ve hizmet konforu, ihtiyaçların karşılanma biçimi, rahatlık, huzur, güven, vb. gibi, akla gelebilecek, sunumun “gerçekleşmesini”, “muhataplarca kabulünü” ve “tatmin duygusunu” sağlayacak öğelerin oluşturduğu sistem, o kurum için yalnız bir hizmet sunumu değil, aynı zamanda bir algı sunumudur. Bu detayları en iyi analiz edebilen insanlardan biri Sayın Cumhurbaşkanımızdır. Bu nedenle, yerli ve milli olmamızı tavsiye etmesinin arkasında, uzun yıllara dayanan bir siyasi deneyimin mevcudiyeti çok bariz bir şekilde hissedilmektedir. Tüm vatandaşlarımız, bizim isteğimizden bağımsız olarak, tamamen doğal bir refleksle, muhatap oldukları kurumların ve bireylerin sunum ortamlarını gözlemlemektedirler. Yani, kendilerine sunulması gerekenin “ne olduğu/olmadığı” ile ilgilendikleri kadar, bu sunumun, “ne olması/olmaması” veya “nasıl olması/olmaması gerektiği” ile de ilgilenmektedirler. İnsanlar, yaratılış fıtratında bulunan bu otomatik “Gözlem Gücü” sayesinde, farkında olmasalar da, gözlemledikleri şeylere yönelik doğal bir algılamayı kendileri için zaten oluşturmaktadırlar. Her bireyin kendisine özel olarak oluşturduğu ve farkında olarak/olmayarak kendi zihnine empoze etttiği bu algılama alanı içinde, hem memnuniyet, takdir, güven, vb. gibi “olumlu öğeler”, hem de tam tersi yönde, tatmin olmamış, mutsuz ve ikna edilememiş bir psikolojinin oluşturduğu “olumsuz öğeler” bulunabilir. Zaten vatandaş odaklı siyaset üretebilmek için bu temel kriterlere ciddi şekilde hakim olmak gerekmektedir. Ak Partinin yıllardan beri süregelen profesyonel başarısının ana felsefesi, gözlem gücüyle refleks haline gelmiş doğal bir milli hakimiyet farkındalığının siyasete uygulanması üzerinde odaklanmaktadır. İşte, insan doğasında zaten mevcut olan, çok kıymetli ve bedava bir kaynak şeklinde, değerlendirilmeyi bekleyen ve kendi enerjisi ile her zaman güncel kalan bu potansiyel güç, vatandaşlarımızdan gelen “Gözlem-Gücü”dür. İnsanların kamuya ve kurumlara bakışında, sürekli kendini güncelleyen bu doğal gözlem ve algılama gücünü ne kadar yakın bir empati ile izlersek, dikkate almamız gereken toplumsal doğruları da, o kadar eksiksiz ve zamanında fark edebiliriz. Yani, vatandaşlarımızın “gözlemlerini gözlemek” ve kendimizi onların yerine koymak için, her konuya özel, “objektif empati kriterleri” oluşturmak zorundayız.. Selam ve dualarımızla