ÜÇ AYLAR VE REGAİB KANDİLİ

Değerli kardeşlerim, inşallah önümüzdeki Perşembe günü Regaip kandilini erişeceğiz. Regaip gecesi Recep ayının ilk cumasının gecesi, yani perşembeyi cumaya bağlayan gece demektir. Recep, Şaban ve Ramazan ayları dinimizde farkı bir güzelliğe, farklı bir yere sahiptir. Tabii bizleri bu ayla şereflendiren Hz. Allah’a ne kadar şükretsek azdır. O bizi nimetlendirdi, o bize bu geceleri bahşetti, o bizlere bu gecede kul olduğumuzu hatırlamamızı ve o anlayışla da amel etmemizi bize bir fırsat olarak sundu. O zaman bu geceler bizim için verilmiş bir nimettir. Hani birilerine ödül verilir ya, ek süre verilir ya, ek pirim verilir ya… İşte bu geceler ümmete verilmiş pirimlerdir, ek sürelerdir, yani “gaflete düşme, gel bu gece Rabbine dön” denilen gecelerdir. O zaman bu geceler dönüş kapısıdır, bu gecelerde yanan kandiller dönüş kandilidir. Üzerinde kandil yazılıyor, yani günahın zifiri karanlığını delip geçen nur… Kendimize gelebileceğimizin idraki içerisinde olmamız gereken gecelerdir bu geceler. Tabii Recep ayı farklı bir ay; şehrullah, Allah’ın ayı. Recep ve diğer aylar Kuran-ı Kerim’de on iki ay olarak tabir edilmektedir. Yani on iki ay vardır ki insanlara bir nimet olarak sunulmuş zaman dilimidir, bir birimdir, bir güzelliktir. Onun için, bu zaman dilimini, bu güzelliği elden etmemek gerekir. Tevbe suresi 36. ayet-i kerimesinde “Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır.” Yani Allah’ın kitabında, Allah’ın kanununda, Allah’ın insanlık üzerindeki doğurmuş olduğu zaman mefhumunda muhakkak ki on iki ay vardır. İşte bu on iki aydan birisi de Recep ayıdır. Recep ayı, bir fırsat ayıdır. Arapça “Raceb” kelimesinin manası ile de bu ifade edilmektedir. Recep “büyüklük” demektir. Yüce bir ay, büyük bir ay ki, adı üzerinde; şehrullah, Allah’ın ayı. Ayrıca bu ayın büyüklüğüne sebep olan en büyük etken bu ayın zikir ayı olması ve tövbelerimizi kabul etmesi için meleklerin Allah’ bizler için ısrarlı olmalarıdır. Melekler; avuç açmış, gönül açmış ve gözyaşı ile olan bizler için Allah’a yalvarır: “Ya Rabb! Bu kullarını affet, onlar avuçlarını açmış, sana gelmiş. Onlar seni istiyor, onlar sana gelmişlerdir.” diye dua ederler bu ayda. Onun için, bu ayda hem meleklerin duasına mazhar olunması ve hem de biz kulların sürekli zikirle meşgul olmasından dolayı “recep” kelimesi kullanılmıştır. Bu ay teşbih etme, hamdetme ve aynı zamanda günahlardan affolunma ayıdır. Müslümanlar gaflete düşmemeleri gerekir. Bu ayı teşbihle, virdlelrle ve zikirle geçirmeleri gerekir, hamd ile geçirmeleri gerekir. “Ya Rabb! Bu kadar nimetler bizim üzerimize bahşettin, bizi insan olarak yaratıp bizlere bu kadar nimetleri bahşettin. Sana ne kadar hamd etsek azdır” deyip ayılma ve hatırlama ayıdır bu ay. Onun için, bu ayın bir diğer Arap şivesinde sonu ‘b’ ile değil de ‘m’ ile biten “racem” diye tabir edilmiş bir ismi de vardır. Bundaki maksat da “kovulma” manasıdır. Yani “şeytanın kovulduğu ay” demektir. “Şehru-r Racem” yani şeytanın kovulduğu, kabul edilmediği, şeytana yüz verilmeyen ay, şeytanın kabul görmediği ay, şeytanın ciridinin oynamadığı ay, şeytanın kalplerde yer edinmediği, şeytanın kesinlikle söz sahibi olmadığı ay demektir. Demek ki Recep ayı aynı zaman da bu Arap şivesi gereğince de çok güzel bir şekilde tabir edilmiştir. O, şeytanı kovma ayıdır. Şeytan bu ay kendisine yer edinemiyor, kendisine imkân edinemiyor. Âlimler Recep ayına kendisinde bulunan şu üç harfle mana vermişlerdir. “Raceb”deki ‘ra’ harfi “rahmeti” ifade eder, Allah’ın affını ifade eder, insanların günahlarından vaz geçmesi ve tövbe etmesi noktasında dualarının kabul gördüğü aydır bu ay. “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar.” (Zümer/53) ayet-i kerimesinin sırrı gereği, umudun kesilmediği bir aydır. “Çok günah işledim, çok perişanım, yüzüm yok” demenin zamanı değil. Rahmet kapısına, rahmet eşiğine kapanma ayıdır, bu ay. Onun için, Recep ayının ‘ra’sı “Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin!” ifadesinin sanki ilk harfidir. Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin, Allah’a sığının. Bu ay sizin günahlarınızın affolunacağı aydır. Sırt çevirmeyin, umutsuzluğa düşmeyin, şeytana yüz vermeyin, şeytana kapılmayın. nefsinize kapılmayın, şehvetinize kapılmayın, arzularınıza kapılmayın, kini, nefreti, hasedi, gıybeti, yalanı, kibirlenmeyi ve diğer kalbi hastalıkları ters çevirin, kabul etmeyin. Bu ay böyle rahmet dolu, mutluluk dolu olması gereken bir aydır. İkincisi ‘Raceb’ kelimesindeki ‘cim’ harfidir ki bu da ‘cûd’ yani “cömertlik, bolluk, bereket” demektir. Yani Recep ayı aynı zamanda “cömertlik, bolluk ve bereket” ayıdır. Allah’ın sizin üzerinize rahmeti ile nazar ettiği gibi, aynı zaman da dünyanızda sizin mutlu olabilmeniz için de rahmeti ile size bakacaktır, bereketi ile size bakacaktır. Sizin hayatınızda mutluluğu elde edebilmeniz için, sahibinizi tanımanız, Allah’ı tanımanız ve onun kapısına dayanmanız size bu bolluğu ve bereketi kazandıracaktır. Onun için bu ay aynı zamanda “cûd” yani “cömertlik, ikram eden, mert davranan, kapısını sonuna kadar açan” onun hazinesinde var olan her şeyin size akmasını sağlayan bir aydır. Hazinesinden isteyiniz, ondan utanmayınız. Ondan dileyiniz. Çünkü Allah (c.c.) “Benim en mutlu olduğum an, benim en sevindiğim an, mertliğimi cömertliğimi bilip de benim kapıma dayanıp, el açıp benden istenildiği andır” buyurmaktadır. Ellerin açılıp benden istenildiği an, benim için en mutlu andır, en sevimli andır. O zaman, bu ay, el açılıp “Ya Rabb! Perişan etme bizleri. Ya Rabb! Nimetlerinden bizi bereketlendir, sıkıntılardan bizi kurtar, bereketinden bize kapı aç, rahmetinden bize kapı aç, ‘Recep’ kelimesinin ‘cim’ harfinin sırrı hikmeti gereği, bizi darlıktan, zorluktan, borçtan kurtar Ya Rabb.” demenin, yalvarmanın ayıdır bu ay. Ağlayarak istemek, yalvararak günahlarımızdan pişman olmak, , bir daha yapmama üzerine günahlarımızdan pişman olmak ve o şekilde de kulluğumuzu ve zafiyetimizi itiraf edip aklımızı ayaklarımızın altına alıp ondan istemek ayıdır bu ay. Bereket ayıdır ve aynı zamanda iyilik ayıdır bu ay. Allah (c.c.)’nun bütün ihsanlarını, bütün nimetlerini sunduğu gibi Müslümanların da birbirlerine karşı şefkatli, merhametli, iyi, yürekleri tek Allah’ta atan, sevgileri de tek Rasulullah’ta atan bir ümmet şuuru ile birbirlerini sevmeleri gereken bir aydır bu ay. İşte bu ay, ne güzel bir aydır; rahmetiyle, bereketiyle, iyiliğiyle inkişaf etti. Bu yıl bizlere nasip oldu. Allah-u Teâlâ bizi rahmetinden, bereketinden ve iyiliğinden mahrum etmesin inşallah. Allah Rasulü (sav) uyarıyor. Malumunuz bizim kaynağımız, bizim yardım edineceğimiz, hayatımıza model olarak alacağımız, örnek olarak alacağımız Hz. Muhammed Mustafa (sav)’dir. O zaman Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in sözlerine kulak verelim. Onu kulak ardı etmeyelim, Onu kalbimize nakşedelim, beynimize nakşedelim. İnanalım ki insanlığın saadeti Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in sözlerindedir, hayatındadır. Her kim ki Rasulullah’tan gafil ise bilsin ki hayatı hüsrandır. İşte Allah Rasulü (sav) bu geceden dolayı ümmetine güzel bir uyarıda bulunuyor. Rasulullah (sav) ümmetini çok seviyor. Öyle ki sahabelerinin şahsında ümmetine sevgisini ispatlamıştır. Allah Rasulü (sav) ümmetinin hep mutlu olmasını, hem dünyadan hem de ahiretten çok güzel bir şekilde faydalanmalarını istemiştir. Rasulullah (sav) onun için ümmetine her şeyden konu getirmiş; hayatıyla, sözleriyle veya sükûtuyla ifade etmiştir. İşte, Rasulullah (sav) bu gecenin iyi değerlendirilmesinden dolayı da ümmetini şu hadisle uyarıyor: “Recebin ilk Cuma gecesinden gafil olmayın, çünkü o, meleklerin, kendisine (rağbet edilecek bol bahşişler ve mükâfatlar anlamına gelen ) ‘Reğaib’ ismini verdikleri bir gecedir. O gecenin üçte biri geçince, göklerde ve yerde bir melek bile kalmayıp hepsi Kâbe ve civarında toplanırlar. O anda Allah-u Teâlâ onlara bir tecelli ile muttali olarak: ‘Ey benim meleklerim! Benden dilediğinizi isteyin’ buyurur. Onlar da ‘Senden dileğimiz, Recep orucunu tutanları bağışlamandır’ derler. Allah-u Teâlâ da: ‘Muhakkak ben bunu yaptım’ buyurur.” Recep ayının ilk Cuma gecesini sakın gafletle geçirmeyin, onda gaflete düşmeyin, onu küçümsemeyin, onu basitsemeyin. Aman ha, ey ümmet! Recep ayının ilk Cuma gecesini normal bir geceden kabul edip basite almayın. Çünkü o geceyi melekler “reğaib gecesi” olarak adlandırmışlardır. Bu gecenin adını koyan meleklerdir, değerli kardeşlerim. Bu gece rağbet gecesidir, bu gece rahmet gecesidir, bu gece duaların geri çevrilmediği gecedir. Bu gece zorlukların ve sıkıntıların giderildiği gecedir. Bu gece tövbelerin kabul olduğu gecedir ve bu gecenin üçte birinden sonra meleklerin hepsi; yerde ve gökte olan bütün melekler, Kâbe’yi tavaf ederler ve orada Ümmet-i Muhammed (sav) için yakarışta bulunurlar, yalvarırlar. Bu gece melekler Kâbe’nin etrafında Rasul-ü Zişan Hz. Muhammed Mustafa (sav)‘in ümmeti için yalvarıyor. Ama layık olmak gerek, o meleklerin yalvarışına ve yakarışına layık olmak gerek. Ümmet olarak kendimizi kontrolden geçirelim. Bizi seven Hz. Muhammed Mustafa (sav) ve bizim için mağfiretimizi, bereketimizi ve aynı zaman da hem dünyada hem ahirette mutlu olmamızı sağlamak için melekler Kâbe’nin etrafında yalvarıyorlar. Öyle ki ümmetin hangi ferdinin ne istediğini hemen Rabbe-l Alemin’e arzuhal ediyorlar. “Ya Rabb! Falan kulun darda, gözleri yaşta. Seni ilah olarak kabul etti, seni Rabb olarak kabul etti, senden başkasına inanmıyor, senden başkasını kabul etmiyor. Onun bu sıkıntısını gider, bu zorluğunu gider” diyorlar ve Allah dualarını kabul ediyor ve geri çevirmiyor. Ve “Ya Rabb! Günahlarına gark olmuş, bu geceye kadar tövbe nasip olmamış, hayatını gerçekten namazsız-niyazsız, ibadetsiz geçirmiş, belki de birçok yerde hata yapmıştır. Ama bugün bunun idrakinde, bugün hatasının idrakinde, bugün yapmış olduğu günahının idrakinde, pişman, gözü yaşlı, senin dergâhına dayanmış. Seni Rabb olarak kabul ediyor, seni ilah olarak kabul ediyor. “La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah” diyerek rahmetine nail olmak istiyor. Ya Rabb! Bu kulunun günahlarını affet” diyorlar melekler. Değerli kardeşlerim, bu gece işte böyle bir gece. Kimin ne sıkıntısı varsa, meleklerin Kâbe’nin etrafında Allah’ı haberdar ettikleri bir gecedir. Bu gecenin idrakinde olalım, “bu geceyi nasıl ihya edeceğim” deyip kalbimizi pişmanlıkla Allah’a bağlayalım, lafzatullaha bağlayalım kalbimizi. İnanır mısınız, yarının fecrinde farklı bir güneş doğacaktır üzerimize. Günahlarından temizlenmiş, paklanmış; işi yoluna girmiş; borcundan, sıkıntısından, hastalığından kurtulmuş bir insan olabilme azmi içerisinde bu gece teslim olalım. Bu gece böyle teslim olmak gerekir, bu geceye “gecelerden normal bir gecedir” diye teslim olursak “adet yerini bulsun, hadi gidelim” diye teslim olursak kandırdığımız kendimiz oluruz, kendimizi kandırırız. Onun için, ne olursunuz, bu gece bir dönüş gecesi, bir ihya gecesi, ertesi günü bizim için doğuş gecesi olsun. Yarının güneşi bizim üzerimize tövbe ile bereketle ve şifa ile doğsun. Yok, aksi halde öyle olmazsa, inan ki perişan oluruz. Değerli kardeşlerim, Allah Rasulü (sav)’i anlamak gerekir, bize verdiği örneklerden ders almak gerekir, bize söylediklerinden ders almamız gerekir. Bu Reğaib gecesinden dolayı, bu Recep ayının faziletinden dolayı Rasulullah (sav) bize Nuh (as)’dan bir örnek getirmekte. Sanki bugünün şartlarında, bizler de Nuh ( as) gibi gerçekten yalvarmak zorundayız. Çünkü onun müptela olduğu zorluklar, sıkıntılar bugün bizleri de sarmıştır. Bugün öyle bir gemiye bizim de ihtiyacımız var, o kurtuluş gemisine binmeye bizim de ihtiyacımız var, bu ümmetin de ihtiyacı var. Rasulullah (sav) Nuh (as)’dan haber verirken şöyle buyuruyor. “Dikkat edin! Muhakkak ki Recep ayı haram aylardandır.” Bu ayın özelliğini, bu ayın inceliğini Rasulullah (sav) bize anlatıyor. İşte, bizim buradaki nükteyi yakalamamız gerekiyor. Bu gemideki bu sırrı, aynı zaman da hadisteki sırrı anlamamız gerekiyor. “Bu ay recep ayıdır. Allah Rasulü (sav) bu ayda Nuh (as)’ın gemisini kurtarmıştır ve ona oruç tutmasını söylemiştir. O da orucunu tutmuş ve gemidekilere de tutturmuştur. Allah Teâlâ bu ayın yüzü suyu hürmetine ve onların Allah için tuttuğu oruç hikmeti gereği onların gemisini kurtuluşa erdirmiştir. Ve bununla aynı zamanda bu gemi ile de onları güvene, aynı zaman da sıhhate kavuşturduğu gibi topraklarını da küfürden ve azgınlıktan temizlemiştir.” Değerli kardeşlerim, bizler bu ay Allah’a teslim olmalıyız. Bu ayı oruçla, ibadetle değerlendirmeliyiz. Ve “ya Rabb, Nuh (as)’ın gemisini kurtardığın gibi, bugünkü ümmeti de kurtar” diye yalvarmalıyız. “Ya Rabb, Nuh (as)’ın iman edenlerini küfürden ve tuğyandan (azgınlıktan) kovduğun gibi, bugün de Rasulullah (sav)’in ümmetini küfür ve tuğyandan muhafaza et, koru. Ya Rabb, onlar nasıl güvende kıyıya varmışlarsa ve tufandan etkilenmemişlerse, beladan etkinlenmemişlerse, bu Ümmet-i Muhammed (sav)’i de güvenle huzur kıyısına, saadet kıyısına rahmet kıyısına vardır ve onları da küfür ve tuğyandan muhafaza et.” diye Allah’a yalvarmalıyız bu gece. Değerli kardeşlerim, ne olursunuz, şu dua ehlini basite almayın. İnanınız ki Rasulullah (sav)’in “Muhakkak ki Kostantiniyye (İstanbul) fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” değeri Akşemsettin ile ifade bulmuştur. Yoksa ‘Fatih’ denilmeyecekti Sultan Mehmet’e eğer Akşemsettin olmasaydı. Onu “Fatih” eden, onu bu hadise mazhar kılan o sizin “bir post içerisinde garip” dediğiniz, basitsediğiniz “hiç de ağırlığı olmayan, bu mu hoca?” dediğiniz o Allah dostlarıdır. Avuç içi silahı terk ederek bu ümmet bu hale geldi. Avuç içi silahını, beyne ve akla malup eden bir ümmet haline geldik. Onun için, bu geceler bizlere verilmiş bir fırsattır. Avuç içlerini harekete geçirelim, kalbleri harekete geçirelim. Bu da Allah’a teslim olmaksızın olmaz, onun emirlerine tabi olmaksızın olmaz. Değerli kardeşlerim, Allah Rasulü (sav), onun için, “gafil olmayınız” diyor. “Gafil olmayınız ey ümmet, uyanınız, kendinize geliniz, eğer gafletle kendinizi geçirirseniz, oynaşır giderseniz, kaybedersiniz.” Onun için, Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in uyarılarını dikkate alalım. Rasulullah (sav) buyururyor “Recep Allah’ın ayıdır; Şaban benim ayımdır; Ramazan da ümmetimin ayıdır.” Ne mükemmel bir takdim, şu güzelliğe bakınız; üçünde de bizim payımız var. Allah bizim Rabbimiz. Hani Allah dostlarından birisi öyle buyurur ya: “Senin rahmetin benim günahlarımı kapsayandır ya Rabb.” İnanın ki bizlerin günahını kapsayan bir rahmet varsa o da Rabbe-l Alemin’in rahmetidir. Onun için, onun rahmeti ile onun kapısına varmamız gerekir. Şaban, Rasulullah (sav)’in ayıdır. “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya/107) O’nun özü rahmet, kendisi rahmettir. O (sav), ümmeti için: “Kim ki günahlarından tövbe ederse hiç günah işlememiş gibidir.” müjdesini veriyor. O zaman bu ayları iyi değerlendirelim, bu geceleri iyi değerlendirelim; kalbimizi teslim edelim. Ramazan ayı ki hepimizin ayı, gerçekten ümmetin ayıdır. Herkesin orucu ile, ibadeti ile eşit olduğu bir aydır. Zengini ile fakiri ile herkesin aynı olduğu bir ay. Irkı, rengi ne olursa olsun "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhü ve Rasulühu” diyen her kim varsa o ay da eşittir. Herkes imsak ile orucunu tutuyor ve akşamla orucunu yiyor. Ne mükemmel bir ay. Denildi ki: “Ey Allah’ın Rasulü! Neden bu Recep ayına Allah’ın ayı deniliyor?” Allah Rasulü (sav) şu üç özellikten dolayı Recep ayı Allah’ın ayıdır, diye buyuruyor. Birincisi; “bu ay mağfiret ile özelleşmiş bir ayıdır.” Duaların kabul olduğu, tövbelerin kabul olduğu bir aydır. Biraz önce ifade ettiğimiz gibi o Kâbe’nin etrafında dönüp dolaşan melekler bizler adına yalvarıyor, Allah kabul ediyor. Bu ay böyle bir ay. “İkincisi; bu ay, Allah dostlarının nazının geçtiği bir aydır.” Onların sözlerinin Allah katında kabul gördüğü bir aydır. Arayın, bulun. Duası kabul olanları arayın, bulun. Nefsinize yedirin, teslim olun, bulun. Fatih’i Fatih Sultan Muhammed yapan İstanbul’u kendisine nasip edenleri bulursanız, sizler de kendi mecranızda birer ‘Fatih’ olursunuz. Ama bulacaksınız, teslim olacaksınız. Evet, “üçüncüsü; Allah, bu ayda sekerat-ı mevtte (ölüm anında) imanı nasip ediyor.” Bu ayda ölüm her kime nasip olmuşsa onun ölüm anı kendisine verilen Kevser suyuyla olacaktır Allah’ın izni ile. Onun için, bu ayı değerlendirelim, bu ayı kaybetmeyelim. Allah Rasulü (sav) bu ay için bizlere bir fırsat vermiştir ki bu tür geceleri ihya edelim. Yoksa bu geceleri kendimize bir teselli gecesi yaparsak, nefsimizi şımartırsak ve tövbe etmezsek, Allah dostlarına teslim olmayı kabullenmezsek, dua ehline arayışı sürdürmezsek, işte, Rasulullah (sav)’ın “gaflete düşmeyin” ifadesinin muhatabı oluruz. Onun için, Allah Rasulü (sav) bizler için bu fırsatı verirken, ciddi şekilde kendimize yeni bir İslamî hayatı, tövbe hayatını tesis etmemizi, yarın doğacak güneşin üzerimize günahlardan uzak bir şekilde doğmasını istiyor. Onun için, değerli kardeşlerim, “Allah’a nasuh tevbe ile dönün” (Tahrim/8) ayeti gereği bir daha günah işlememek üzere tövbe edelim. Günahları elimizin tersi ile iteleyelim. Olur ki beşeriz, olur ki gafletteyiz, olur ki nefsimize kapılmışız, olur ki aklımıza kapılmışız, olur ki kendimizi beğenmişiz, olur ki hep “ben” ibaresinde yol almışız. Ama ayılalım. Biz kardeşiz ve İslamî kardeşlik değeri ile birbirimize, sıkıntımızı, zorluğumuzu anlatmayla beraber gönlümüzü Allah ve Rasulü’ne verelim ve namazları ihmal etmeyelim, ibadetleri ihmal etmeyelim, helal ve harama dikkat edelim, hayatımıza İslamî hayatı getirelim islami hayatı galip edelim. Duası kabul olunan bir insan halini almaya çalışalım; bu geceleri kendimize yenilenme gecesi, prim gecesi, fırsat gecesi olarak değerlendirelim ve camilerimize öyle gidelim. Allah Teâlâ bu şuuru hepimize nasip etsin inşallah. Değerli kardeşlerim günümüzün sıkıntıları ve zorlukları ortada… Dünya Müslümanları sıkıntı çekmekte, zorluk çekmekte. Bugün dünya Müslümanlarının, Kuran ve sünneti terk etmeyle, onları hayatlarına geçirmemeyle ne kadar sıkıntı içerisinde olduğunu görmekteyiz. Belki aciziz, belki maddi boyutta o imkânlara sahip değiliz. Ama inanınız ki salih bir amel, güçlü ve keskin bir silahtır. Biz komutanımızı kayıp etmişiz, biz kalbimizin hâkimini kayıp etmişiz, biz sevgi odağını kayıp etmişiz, biz zafer bilincimizi kayıp etmişiz. Bütün bunlar Kuran ve sünnettir. Ne olursunuz, gelin, haramı nefsimizden çıkaralım, kalbimizden çıkaralım, beynimizden çıkaralım, evimizden çıkaralım, sokağımızdan çıkaralım, caddemizden çıkaralım; buna muktediriz. Hayatımızın süsü haline gelmiş olan bu haramlara teslim olmuş bir ümmet kangren olmuştur. Onun için, bu gecelerin içinde yapılması gereken dualar da yerini bulmuyor. O Kâbe’nin etrafındaki melekler bizi duymuyor. Çünkü bizlerle melekler arasına perdeleri girmiş, haram yer edinmiş, günah yer edinmiş, sesi götürmüyor oraya. Kalb frekansı çalışmıyor, kalb hareket etmiyor. Onun için, gelin, şu kalbi sahibiyle işletelim artık. Bu geceyi namazla, ibadetle virtlerle, zikirlerle ve salavatlarla geçirelim. Varsa günahlarımızı terk edelim. İbadetlerimizde istikrarlı olalım, hayatımızdan haramı çıkaralım. İki sevgi aynı kalpte birleşmez, bir kalpte iki sevgiyi beraber götüremezsiniz; hem şeytanın dediklerini ve sevgisini hem de Allah ve Rasulü’nün sevgisini götürmek bu ümmete yakışmaz. Onun için, tasavvufta bir kaide var. Hep bunu sohbetlerde zikir ediyoruz: “Boşaltmak doldurmaktan önce gelir.” Gelin, bu kalb denilen kabınızı bütün haramlardan boşaltın. Kinden, nefretten, hasetten, gıybetten, yalandan, iftiradan ve insanlara kötülüğü düşünmekten boşaltın. Oraya Allah’ın sevgisini yerleştirin, Rasulullah’ın sevgisini yerleştirin. Göreceksiniz ki ne kadar mutlu olacaksınız, ne kadar dünyanız bereketli olacak, ne kadar ahiretinize hazırlıklı olacaksınız. Ama kalbi bu kirlerle bu pisliklerle beraber götürdüğümüz müddetçe Allah ve Rasulü’nün sevgisini iddia etmek çok farklı olur. Bu rahmet gecesinde, bu güzel gece de gelin, tövbe edelim. Kalbimize Allah ve Rasulü’nün sevgisini yerleştirelim, haramı işlememe noktasında azmedelim, helal lokma ile hayatımızı güzelliklerle süsleyelim. Birliği, beraberliği, kardeşliği isteyelim; küslüğü ve dargınlığı elimizin tersi ile iteleyelim. Kardeş olalım ve mutlu bir aile yapısı ile beraber mutlu bir mahalle yapısı oluşsun, biz bunu yapmak zorundayız değerli kardeşlerim. Çünkü Rasulullah (sav) kıyamet gününü bize tabir etmekte. Elbet o gün oraya çağrılacağız, üzerimizdeki bütün hesaplardan sorulacağız. Önce kendi bedenimizin hesabını vereceğiz, kendi azalarımızın hesabını vereceğiz. O gün öyle bir gün ki elin sana düşman, kolun sana düşman, ayakların sana düşman olacak. Senin aleyhine şahitliğe gelecekler; sen onlara ne yapmışsan, o bedenin, o azan, kıyamadığın vücudun seni şikâyet edecek: “Ya Rabb, beni el olarak ona vermiştin, beni ayak olarak ona vermiştin, beni göz olarak ona vermiştin, beni kulak olarak ona vermiştin, beni ona emanet etmiştin. Ama bu gözle haram işledi, bu kulakla haram işledi, bu dille haram işledi” diyecekler. Evet, azalarımızın bize hesap soracağı gün gelecek. Onlar, toprağın altına gideceğimiz yere kadar bize emanettir. İşte, gelin, bu gece idraki içerisinde olalım ki bu ağız bize emanettir, bu vücut bize emanettir. Bugün aynanın önünde seyrettiğimiz vücut, yarın toprağın altına girecektir. Onun için, avuçlarımızı açalım, yalvaralım. Allah Rasulü (sav) bize irad ettiği bu hadisi hayatımıza nakşedelim. Çünkü Rasulullah (sav) bizim huzurlu olmamız için, bizim hem dünya hem de ahiret saadetine kavuşmamız için, bu hadisi ümmetine müjdeliyor. Bu hadisi ümmetine söylüyor ki ümmet dönsün, ümmeti günahında ısrar etmesin, ümmeti kendi bedenine hainlik etmesin, kendi emanetini iyi kullansın ve tövbeye gitsin. Günahlarından pişman olsun, isteklerini Rabb’ine götürsün. Aklına değil, avuçlarına güvensin. Allah Rasulü (sav) şöyle buyuruyor: “Kul Allah’a dua etmek için elini açtığında, Allah onun duasının kabul etmemekten hayâ eder.” Bir kul avuçlarını kendisine açtığında “Ya Rabb, beni affet, yaptığım günahlarımdan pişmanım. Cehaletime kapıldım, kulluğuma kapıldım, zafiyetime kapıldım. Pişmanım ya Rabb, ettiğimden pişmanım” deyip dönüyorsa, Allah onu geri çevirmez, kabul eder. Kabul etmemeyi kendisine yediremiyor, kendisine yakıştıramıyor. “Ya Rabb, dardayım, zorluktayım, sıkıntıdayım. Senin dergâhına dayandım. Ya Rabb, sana geldim, senden başka bana çare olacak güç yok. Ya Rabb, biliyorum ki zayıfım, güçsüzüm, kuvvetsizim kulunum. Beni yaradan sen, beni rızıklandıran sensin. İşte bugün sana geldim benim darlığı mı gider, benim sıkıntımı gider, benim hastama şifa ver” yalvaran kişini duasını Allah Teâlâ kabul ediyor. İşte bu gece, öyle bir gece. İşte bu aylar ümmete verilmiş fırsat ayları, fırsat geceleridir. Bu geceleri değerlendirelim. Allah Teâlâ sizleri ve bizleri affetsin inşallah. Hepimizin gecesi mübarek olsun. Allah Teâlâ bu gecenin yüzü suyu hürmetine, bu ayların yüzü suyu hürmetine memleketimize huzur versin, istikrar versin. Bu memlekette olan bütün nahoş olayları def etsin. Ümmetin birliğini bozmasın, birliğini bozmasın, kardeşliğini bozmasın. Her kim ki bozmaya azmederse Allah Teâlâ onlara yardımcı olmasın, onları darmadağın etsin. Ümmetin vahdetine kim el uzatıyorsa Allah Teâlâ onları muvaffak etmesin. Güçlerini kırsın, dengelerini bozsun. Ümmetin birliğini, beraberliği ve kardeşliğini daim eylesin. Rabbim hepinizin zorluğunu ve darlığını gidersin. Bütün ümmetin içinde bulunmuş olduğu sıkıntıları gidersin. Allah Teâlâ kullarını görüyor, hepimizi ona yalvarıyoruz. İnşallah bu Regaip gecesinde yaptığımız dualarımızı kabul etsin. AMİN Efendimiz (SAV)’in ravza-i mutahharaları ve sadaat-ı kiramın ruhları için EL-FATİHA ABDULLAH TAYLAN HOCAEFENDİ K.S. Hazırlayan ve Takdim Eden: Hafız Mesut Kaya