SANA NE? yada BANA NE?

Nasılsınız bu aralar? İyi misiniz?

İyiyseniz, nasıl iyi oluyorsunuz sahi? Ben mi, ben iyi olamıyorum.

Suriye’de Irak’ta her gün yüzlerce insan ölürken. Hani 62 farklı ülke askerlerinin postalları ile topraklarını tepelediği malum ülkenin çapsız başbakanı Haydar el-Abadi’nin yalnızca Türkiye Cumhuriyeti askerlerini işgalci güçler diye nitelelerken. ABD’nin AB’nin iki yüzlü politikalarını izlerken. Öfke, nefret, kırgınlık ve kızgınlık duygularımız tavan yapmışken, nasıl iyi oluyorsunuz?

Çok mu uzağa gittik. İç politikaya bakalım;

İhanet şebekesinin kalkıştığı darbe kalkışmasının daha travmasını atlatamamışken, Uluslararası derecelendirme kuruluşları birer birer notumuzu düşürmüşken, dolar almış başını gidiyorken nasıl iyi oluyorsunuz?

Yok, hayır, bu bir siyaset yazısı değil. Bilakis bir kişisel gelişim yazısı olarak da tanımlanabilir.Hatta şunu da ekleyelim ki daha iyi anlaşışsın; dört yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edilip, toprağa gömülürken, sahi insan nasıl iyi olur?

Her insan yapısı farklıdır şüphesiz. Kimisinin üzüntüsü, acısı, öfkesi üç beş dakika sürer. Oda vah vah, tüh tüh den ibarettir. Yazım, bu kişilik yapısında olanlardan müstesna. Nacizane fikrimiz diğer kesime. Olaylarla fazla içli dışlı olup, daima gündemi takip eden, yüzlerce kilometre uzakta patlayan bombaların, ölen çocukların acısını içinde hisseden kimselere. Bu kesimin iyi olması mümkün değil.

Son zamanlardaki olayların duyarlı toplum psikolojisini bozduğu, olumsuz, karamsar bir hayat sürdükleri, bu gri atmosferin tüm hayatlarına yansıdığı bir gerçek. Toplum  psikolojisini yönlendiren, insanların bakış açısını değiştiren, aydın diye tabir edeceğimiz insanlar hep bu kesimde. Asıl onların daima iyi, daima dimdik, daima güçlü olup, topluma yön vermeleri gerekmez mi? Peki ne yapmalı? Tabiri caizse gülüp oynamalı mı? Tabi ki hayır!

Şüphesiz kendilerini ülke gündeminden, iç ve dış siyasetten, insan psikolojisini derinden etkileyen adli olaylardan tamamen soyutlamaları çok mümkün değil. Ancak dozunda ! bir “Bana ne” bakış açısı geliştirip, önce kendilerinin iyi olması gerekir. İyi olsunlar ki toplum iyi olsun. Haberleri dinlemeyen, haberi dinleyenden alır, görüşü olmayan, fikir geliştiremeyen, fikir geliştirenin yolundan gider. Ekonomi, politika, güncel olaylar derken birde olayın kişisel tarafı var. Hani genel hayat felsefesi olarak; arkadaşım saçma giyiniyormuş, bıyıkları yakışmamış, kızı tembelmiş, oğlu yaramazmış… Bana ne! 

Kişisel “Bana ne” asaletini gösteremeyip şahsınıza karşı söylenen “Bu kıyafet sana hiç yakışmamış” “Sakal olmamış” “Saçlarını mı boyattın, erkek adam saçını mı boyar”  “Bu arabaya bu kadar para verilir mi” “O kız alınır mı” O adama varılır mı” “Neden kapandın” “Neden açıldın”

Diğer paradigmanın geliştirilmesinin tamda zamanı değil mi? Cevabımız “Sana ne” olsa ne büyük sıkıntılardan kurtuluruz. Omuzlarımızda o kadar çok “Sana ne” ve “Bana ne” ile kestirip atacağımız yükler var ki. Bizi bağımlı kılan, bizi kısıtlayan.

Sesli yada sessiz, Yerli yerinde kullanacağımız “Sana ne” ve “Bana ne” sözcükleri farkında olmadan omuzlarımızda taşıdığımız o kadar çok yükü alıp götürecek ki!