İbni Haldun’un ‘coğrafya kader’ sözü elbette doğru değil. Doğru olmamalı. Olsa olsa ‘imtihan’ olmalı yaşadıklarımız. Kader Allah’ın yazdığıdır. 1000 yıldır İslam’ın kılıcı olmuş ‘hilalin’ bayraktarlığını yapmış bu millet kutlu yürüyüşü sırasında bütün cefalara göğüs germiş, germeye de devam edecektir. Önce 15 Temmuz fitnesini sardılar başımıza. Gazi Paşa’nın dediği gibi ‘gaflet, dalalet, hatta hıyanet içerisinde’ ki bir güruh aziz milletimize ve canımızdan aziz tuttuğumuz devletimize saldırdı. Devletimiz ve Milletimiz vebaya rahmet okutur bu belayı iman dolu göğsünde karşıladı ve Allah’ın inayetiyle yer ile yeksan etti. Bugün yaşadığımız aslında dünden farklı değil. Devletimize karşı bütün cephelerden ateş edilmektedir. Merhum Necip FAZIL’ın “Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya! Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?” dizelerini bugün tekrar yaşıyor gibiyiz. Suriye’de yaşananlar hepimizin malumu. Milletimiz kardeşlik hukukunu önde tutarken, Devletimiz büyük devlet olmanın gereğini yapmaya çalışıyor. Ancak ne yapsak ne etsek melanet şebekeleri yaktıkları uğursuz ateşleri üzerimize sıçratmaya çalışıyorlar. Bu sebepledir ki 500 yıl sonra tekrar Merci-DABIK’a girme gereği hâsıl oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye’deki şer odaklarının bize yönelik ateşlerini söndürene kadar kahramanca ilerleyişini sürdürecek. Suriye belasıyla uğraşırken bu sefer de Musul meselesi çıktı. Musul meselesi dediysek LOZAN’ı kastetmiyoruz. Orası başka bir sohbet konusu olabilir. Biz Batı ittifakının Musul’u DAEŞ’ten temizleme operasyonu üzerine konuşacağız. Körfez Savaşından sonra Irak fiilen 3’e bölündü. Müslüman coğrafyası üzerinde Müslümanlara yaptıkları ameliyatları yeterli görmeyen haçlı ittifakı bu fiili durumu resmileştirmek istiyorlar. Gerekçeleri de DAEŞ. Peki DAEŞ’i oraya sokan, bugüne kadar ki melanetlerine göz yuman kim? El cevap aynı şer güçler. İslam’ı ve Müslümanları karalamak için bırakın İslam’la insanlıkla hiçbir alakaları olmayan adına DAEŞ denilen canileri önce kendileri yerleştirdiler. Şimdi de ektikleri fitne tohumlarını hasat etmek istiyorlar. BM, bu operasyonunda en kötü senaryoya göre 1 milyon kişinin yerlerinden edilebileceğini öngörmektedir.
Bizim derdimiz ise daha başka... Irak’ta Türkmenlerin yoğun olarak bulunduğu iki yer vardır. Bunlardan biri Kerkük, diğeri Telafer. Kerkük; adına peşmerge denilen çetelerde olduğundan ayriyeten Türkiye’ye sınırdan çok uzak olmasından dolayı gözler Telafer’e çevrilmiştir. Telafer Türkiye sınırından sadece 60 km. uzaklıkta ve tamamen Türkmenlerden oluşan bir şehirdir. Son zamanlarda yaşananlara baktığımızda bir taraftan Türkmenler küçültülürken diğer taraftan da Türkiye ile karasal bağlantıları kesilmek isteniyor. Öte yandan DAEŞ’ten sonrası Musul içinse Neyneva Ovası başlığı altında bir bölge kurularak burada yaşayan Hıristiyan ve Yezidilere self determinasyon hakkı verilmesi düşünülmekte ancak Türkmenlerin haklarından ve Telafer’in geleceğinden hiçbir şekilde bahsedilmemektedir. Ancak Devletimiz bu sefer kararlı davranmıştır. Önce Türkiye’nin Fransa’daki toplantıya dâhil olduğu açıklanmış sonra da hava kuvvetlerimizdeki unsurların aktif olarak Musul harekâtına katıldığı bizzat devlet yetkililerimizce teyit edilmiştir. Bu kararlılık aynıyla devam etmelidir. Nasıl FIRAT KALKANI operasyonu ile Akdeniz’e açılmak istenen koridor akim hale getirilerek, Suriye’de giderek güçsüzleşen ve dağılma noktasına gelen Türkmenlere büyük verilmiş ve toparlanmalarına katkı sağlanmışsa aynı şekilde DİCLE KALKANI ile Irak Türkmenlerine sahip çıkılmalıdır.
Çünkü Dicle’nin batısı da aynı öneme haiz ve Telafer’de bunun kilit noktasıdır. Musul’a yapılacak müdahalede Türkiye’nin aktif rol olması, Irak’taki koridorun Suriye’deki koridora bağlanmasını engelleyecek, hem de Türkmen Telafer şehri en az şekilde tahrip olacaktır. Böylece Türkmen sakinlerinin tekrar bu şehre dönme imkânları olacaktır.Son söz: "Bebem anasız büyür de, vatansız büyümez" diyen Milli Mücadele kahramanlarından olan NENE HATUN’u hayırla yad ediyoruz.