Türkiye 7 Haziran seçimleri sonucu bir hükümet kurulamaması üzerine 1 Kasım tarihinde ‘tekrar’ seçime gidecektir. Anayasamız seçimler neticesinde hükümet kurulma süreci ile kurulamadığı takdirde izlenecek yolu açıkça tarif etmiştir. Bu noktada bir sıkıntı bulunmamaktadır. Ancak siyasi ikbal uğruna olmamış şeylerin olmuş gibi gösterilmesi, karşı tarafın devlet nezaketi gereği takındığı tutumun istismar edilmesi kesinlikle etik değildir.
Meseleleri ele alırken hiç kimseden tarafsız olmasını, kendi görüş ve aidiyetlerini yok saymasını beklemiyoruz. Ancak objektiflik ve adalet duygusu hepimizin beklentisidir. İlkeli olmak, dürüst olmak, saygılı olmak, nezaket kurallarına riayet etmek herkesin temel görevidir.
Bu noktada MHP’yi hükümeti kurmamakla suçlayanlar hatta siyasi ahlak kurallarına aykırı bir şekilde ‘her şeye karşı’ olmakla itham edenler bu ülkenin ihtiyacı olan TEMİZ SİYASET ’in taraftarı olamazlar. Kara propagandalar üzerine kurulu söylemlerin bizi nereye getirdiği herkesin malumudur.
Temcit pilavı gibi sürekli halkın önüne getirilen bu kirli iddia ve isnatların aslı ve astarı nedir? Belirttiğimiz gibi Sayın Genel Başkan ‘Devlet nezaketi’ gereği ‘iki siyasi parti genel başkanı ve heyetleri arasındaki’ görüşmeyi kamuoyuna açıklamamıştır. Sadece görüşmenin ‘uzlaşmazlıkla’ sonuçlandığını ifade etmekle yetinmiştir. Ancak karşı taraf aynı etik tavrı göstermemiş, MHP’yi bölücü örgüt mensuplarının siyasi uzantılarının hükümete girmelerine vesile hatta sebep olmakla itham etmiştir. Bu isnat ve iddia tamamıyla bühtandır. Ve sahiplerinin alnına kara bir leke olarak yapışacaktır.
Peki bu görüşmede ne oldu? Aynen şöyle oldu: MHP daha önceden kamuoyuna açıkladığı hükümet kurma şartlarını dürüstlükle Sayın Başbakana da arz etti. Bilindiği üzere bunlar:
- Çözüm sürecinin durdurulması,
- Yolsuzluklara bulaşanlara karşı gerekli hukuki mekanizmaların çalıştırılması,
- Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘anayasal çerçevede’ hareket etmesi,
- Ve Anayasamızın ilk dört maddesinin kesinlikle tartışma konusu yapılmayacağı, hususu.
MHP, aynı zamanda mutlaka bir hükümet kurulmasını, ülkenin bir seçime gitmemesi gerektiğini defaten vurgulamıştır. Hatta Genel Başkan yukarıdaki şartların kabul edildiği takdirde ‘hükümete elimizi değil gövdemizi bile koyarız’ demiştir.
Şayet bu ilkeler etrafında uzlaşılabilseydi MHP tarafı Bakanlıkların dağılımı ve hükümet programı üzerinde kendi önerilerini müzakereye başlayacaktı. Bu konuda bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Gerekli çalışmaları tamamlanmış dosyalar Genel Başkanımızın çantasının içindeydi. Buna karşın Sayın Başbakanın çantasının içinde ise sadece küçük bir not defteri bulunuyordu. Sayın Başbakan bu görüşmeye bir not defteriyle tabir caizse ‘not almaya’ gelmişti.
Genel Başkanımız da bu gayri ciddi tutum karşısında şayet yukarıdaki ilkelerde bir uzlaşma ihtimali yoksa görüşmenin fazla uzatılmaması gerektiği yönünde irade koydu. Ki doğru olan da buydu. Sayın Bahçeli, Ak Parti ve CHP arasında sürdürülen siyasi teamüllerle bağdaşmayan ‘görüşme senfonisini’ milletimize karşı saygısızlık olarak görmüştür. Bu sebepten sonuç alınamayacaksa görüşmelerin uzatılmasını istememiş ayrıca ilkelerinden taviz vererek milletimiz nezdindeki ‘ilkeli ve güvenilir’ sıfatlarının zedelenmesine müsaade etmemiştir.
Ak Parti ile MHP arasındaki hükümet tam da izah ettiğimiz çerçevede ve sebeplerden dolayı kurulamamıştır. Memleketin başına musallat olmuş terör belası ile etkin mücadeleyi reddedenler, hükümeti yolsuzluk ve şaibeli işlerine karşı bir şemsiye olarak görenler, mevcut anayasaya göre halkoyuyla seçilen bir Cumhurbaşkanın seçildiği Anayasayı ‘çiğnemesine’ göz yumanlar, Anayasanın ilk dört maddesini millet ve devlet düşmanlarının mütecaviz tutumlarına karşı koruma sözü veremeyenlerin MHP’yi ‘her şeye karşı’ acullüğüyle itham etmeye hakları yoktur.
Bölücülerin uzantıları bugün Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinde yer almışsa bu tamamen Ak Partinin sorumluluğundadır. Yalanın bir süreliğine sahibine yararı olsa da karşı tarafa mutlaka zararı olacaktır.
Bu ülkenin temiz, dürüst, ilkeli siyasete ihtiyacı vardır. Hadisi Şerifte ‘Aldatan bizden değildir’ buyurulmuştur. Türkiye; adalet istemektedir, şeffaflık istemektedir. Türkiye denetlenebilirlik istemektedir, kayırmacılığın olmadığı bir ortam istemektedir. Hepsinden önemlisi Türkiye’nin HUKUK DEVLETİ olmasını istemektedir.
Türkiye’nin HUKUK DEVLETİ olması talebi 1 Kasım seçimlerinin neticesini belirleyecektir. 1 KASIM… Yolsuzluk yapanların, hırsızların, ülkemizi kana bulama cüreti gösteren gözü dönmüş bölücülerin, şeffaflık ve denetimden kaçarak şaibelerini kamu güvencesiyle örtmeye çalışanların son seçimi olacaktır.
‘Türk Milleti’ ferasetlidir. Aynı zamanda adaletli ve vicdanlıdır. Sabırlı ama sorumludur. Bu sebepten sağduyusu itimada layıktır. Önemli olan ülkemizdir, milletimizdir. Siyasi düşünce ve şahıslar daima ikinci plandadır.