Üç dört saattir yoldaydık. Oldukça yorucu bir gün geçirmiştim. Gözlerim uykuyla savaş halindeydi. Bir şey kalmamıştı. Uyumak istemiyordum.
Evet, sonunda gelmiştik. Usul usul doğruldum yerimden. Tren 14. Perona yanaştı. Yolcularla birlikte bende indim. Memleketim. Kahramanmaraş’ım. Havası bile bir başkaydı. Kılavuzlu Mahallesindeki devasa tren garından usul adımlarla çıktım. İstanbul’dan Kahramanmaraş’a 4 saatte gelmiştim. Eee adı üstünde işte, hızlı tren. Usul usul yürümeye başladım. Etrafa kurulmuş elli katlı, altmış gökdelenler, baraj suyu üstündeki pek çok tesis, su oyunları, içinde kano ile seyir halinde gezen insanlar… Biraz daha yürüdüm. Evet metro durağına gelmiştim. Usul adımlarla yerin altına, metro girişine doğru indim. Ne güzel olmuştu şehrimde raylı sistem. Kılavuzlu köprüsünün oradan başlıyor, şehrin altından, Binevler Mahallesini takiben, Gaziantep yolu üzerinde bulunan Devlet hastanesine kadar gidiyordu. Kahramanmaraş son on yılda gerçek anlamda çağ atlamış, bir metropol şehir havasına bürünmüştü. İkinci Üniversite açılmış, kırsal turizm ülke insanını buraya çeker olmuştu. İnsanlar bu rahatlığı kanıksamış, Kahramanmaraşlı olmanın gururu, onuru çehrelerine yansımıştı.
Son on yıldaki gelişmeleri beynimde böyle canlanırken Metro benim mahalleme, Binevler’e getirmişti. Metrodan çıkıp yukarıda, bölge hastanesi haline gelen Çocuk hastanesine doğru geldim. Belediye duyuru panosundaki ilan dikkatimi çekmişti. “Avrupa Olimpik Kış Oyunları 8 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta Başlıyor” Yedikuyular mevkiinde yapılan o devasa kış oyunları pisti bitmiş, Türkiye’nin sayılı kış sporları merkezlerinden birisi haline gelmişti. Teleferik yapılmış, bölge insanları ve sporcuları kışın akın akın kayak yapmaya Yedikuyular’a geliyorlardı. Hatta bu yıl Avrupa Olimpik Kış Spor Oyunları şehrimde yapılacaktı.
Yine Ahirdağı ile Abdulhamithan Camii arasında kurulan Teleferik ile insanlar elli metre yukarıdan şehrim üstünde dolaşmanın, şehrimi izlemenin keyfini çıkarıyorlardı.
Binevler’den şehir merkezine inen sekiz on adet geniş büyük güzergâhlar yapılmış, Kahramanmaraş Kalesinin altından geçen, gidişli dönüşlü iki tünel trafiği rahatlatmış, trafik keşmekeşi sona ermişti. Yapılan şiir festivalleri, kitap fuarları şehrin çehresini değiştirmiş, şiirin başkenti Kahramanmaraş, kültürün başkenti olmuştu.
Hızlı tren, metro, otoyollar, elli katlı, altmış katlı gökdelenler, uluslararası havaalanı ile Kahramanmaraş gerçek anlamda bir metropol olmuştu. Öyle mutlu öyle gururluydum. Ta ki o çirkin ses kulaklarımda çınlayana kadar;
“Sayın yolcularımız, otobüsümüz yarım saat ihtiyaç ve yemek molası vermiştir. Afiyet olsun”
Sarsıldım birden. Kendime geldim. O yorgunluk içinde iki büklüm otobüs koltuğunda dalıp gitmişim. Nerden baksan daha yedi, sekiz saat yolumuz vardı.
Hepsi hayalmiş… Hepsi rüya…
Rüya işte…