Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok, Elbistan İlçesine yaptığı ziyarette, "Başkanlık dedikleri aslında bir rejim değişikliğidir. Türkiye'nin rejim değişikliğine ihtiyacı yok. Ülkemizin laik ve demokratik bir Cumhuriyeti, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan bir de Büyük Millet Meclisi vardır" dedi.

KAMU GÖREVLİSİ ÖYLE BİRŞEY YAPTI Kİ KAMU GÖREVLİSİ ÖYLE BİRŞEY YAPTI Kİ

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok, Parti Meclis Üyesi Ali Öztunç ile birlikte partisi teşkilatının çalışmalarına katılmak üzere Elbistan'a geldi. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, CHP Parti Meclisi Üyesi Ali Öztunç’la birlikte geldiği Elbistan İlçesinde Türkiye Muhtarlar Federasyonu Elbistan Şube Başkanı Hayri Kale ve bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile görüştü. Daha sonra partisinin Elbistan İlçe Teşkilatı’nı ziyaret eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok, partililerle yaptığı görüşmenin ardından ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunurken Türkiye’nin Başkanlık sistemine ihtiyacı olmadığını ifade etti. Parti Binasında yapılan toplantıda konuşan CHP PM Üyesi Ali Öztunç’ta, Türkiye’de bunca olay oluyor, bombalar patlıyor, vatandaşlarımız hayatını kaybediyor ancak düşündükleri tek şey Başkanlık sistemi diyerek iktidarı eleştirdi. Öztunç sözlerine şu şekilde devam etti: “Ya cumhuriyet ya padişahlık bu bir rejim değişikliğidir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ben padişah olmak istiyorum diyor. Bizim genel başkanımız bu sistemi isteseydi bizler yine karşı çıkardık, bize dayatılan rejim yanlıştır. Bu cumhuriyet şehitlerimizin kanı ile kuruldu. Kurtuluş savaşında o şehitlerimizin arasında sünnisi, kürdü, alevisi, türkü herkes vardı tüm toplum gitti kurtuluş savaşında şehit olup cumhuriyeti kurdu şimdi birisi çıkıp diyor ki sizin yüz yıllık birikiminizi atıyorum ben başkan olacağım. Herkesi her şeyi ben atayacağım diyor.

BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE’Yİ UÇURUMA SÜRÜKLER

Başkanlık sistemi Türkiye’nin uçuruma uçurulması demektir. 17 Aralıkta yani sonsuzluğun yıl dönümünde, bakan çocuklarının evlerinde ayakkabı kutularında paraların çıktığı, rüşvetlerin belgelendiği yıldır. Onun yıl dönümünde vatandaşlar bunu konuşmasın diye Kayseri’de patlama oldu sizce bunlar tesadüf mü niye böyle özel günlerde patlamalar oluyor insanlarımız şehit oluyor? Ankara’da yaşanan olayda ise bir ülkenin büyükelçisi polis tarafından öldürülüyor. Polis 2014 yılında göreve başlamış kimdir bu polisin referansı? Ayrıca MİT dediğimiz kurum neden bunların istihbaratını alamıyor ve neden MİT müsteşarı görevinden istifa etmiyor. Bu durumlar başka bir ülkede olursa o ülkenin bakanları yetkilileri bir dakika bile durmadan istifa eder. İçişleri bakanı olay yeri inceleme gibi bakıyorsunuz bir orada bir burada. Vatandaşlarımız vicdanlarına sorsun 14 yıl önce Türkiye’de AKP iktidara geldiğinde bu tip olaylar yaşanıyor muydu yaşanmıyor muydu? Ne oldu da bugün bombalar patlıyor, insanlar ölüyor ne oldu yani bunun suçlusu sorumlusu kim? Sorumlular düşmüşler bir başkanlık sevdasına gidiyorlar dedi.

''TÜRKİYE’NİN BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİYE İHTİYACI VAR’

CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok’ta parti binasında yaptığı konuşmada;"Türkiye'de bir başkanlık sistemi ile karşı karşıyayız. Başkanlık dedikleri aslında bir rejim değişikliğidir. Rejim değişikliğine ihtiyacımız yok. Bizim ülkemizin laik demokratik bir Cumhuriyeti var. Kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan bir Büyük Millet Meclisi var. Son derece sistemli çalışan bir meclisten, bilhassa çalıştırılmayan, bütün mekanizmaları tıkanan işlevsizleştirilerek başkanlık sistemine zemin hazırlayan bir meclise dönüştürüldü" dedi. Altıok, Cumhurbaşkanı geçenlerde bir toplantısında söyledi ki Türkiye hiç bu kadar özgür olmamıştı, evet Türkiye gerçektende hiç bu kadar özgür olmamıştı polis teşkilatından birisi elini koluna sallaya sallaya bir büyükelçi vurmamıştı böyle bir özgürlüğe hiç kimse sahip olmamıştı. Bugüne kadar 146 tane basın emekçisi gazetecimiz tutuklandı. Basını susturmak hiç bu kadar özgürlük olmamıştı. Tutuklu gazetecileri savunan avukatlarda tutuklandı. Türkiye’nin dört bir yanında kendileri gibi düşünmeyen yani milli ve dini odakları olmayan her kesime karşı ciddi bir nefret söylemiyle karşı karşıyayız. Nefrette hiç bu kadar özgür olmamıştı. Artık Türkiye’de 4 yaşındaki bir kız çocuğunun saçının telinden tahrik olmak bir özgürlük. Küçücük çocuklarımızın bedenlerine göz dikenler bir kereden bir şey olmaz diye savunuluyorlar. Özgürlük kavramını önümüze getiren bir iktidarla karşı karşıyayız ancak gerçekten özgür olan hiç bir şey özgür değil, onların istediği yapmak istediği her şeye sınırsız özgürlük var. Öğretmenler var sınıftaki çocukların eline idam iplerini verip tekbir getirtiyorlar küçücük çocuklara şeriat propagandası yaptırıyorlar ve serbestler. Bilime dayalı eğitim yapan akademisyenler barış çağrısında bulunduklarında tutuklanıyorlar. AKP’nin barış kavramı da eğer uslu durursak sultanın iki dudağının arasında uslu duranlara barış getiriyor, durmayanlara ise her türlü ceza veriliyor.

ATATÜRK'ÜN “YURTTA SULH, CİHANDA SULH'' SÖZÜNDEN “YURTTA SAVAŞ, CİHANDA SAVAŞ'' NOKTASINA GELİNDİ

Türkiye’de umutsuzluk ekmek isteyenler, şiddetten, kandan ve kinden beslenenler özgürlükleri bu kadar kolay kısıtlayamazlar. Türkiye’de sendikalı olmakta suç, dayanışmak, yan yana durmak ve birlikte hitap etmekte suç şuanda bunun özgürlüğü de onlara ait yine ama dayanışma asla bitmeyecektir dedi. Altıok, Mevcut demokrasimizin eğilip bükülmesine, yeni bir kavram karmaşası ile önümüze getirilen ileri demokrasiye ihtiyacımız yok" diyen Altıok, "Gerçek, birinci sınıf demokrasiye ihtiyacımız var. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin parlamenter sistemiyle sürdürülecek olan Cumhuriyet rejiminin devamlılığıdır. Bu rejimde bağımsız yargı, herkesin için eşit yurttaşlık ilkesi üzerinden çalışır. Evrensel insan hakları kararnamesine sadık kalır. Kimsenin küçük çocuğunun bedenine ve aşına göz dikmez. Olanı paylaşır. En önemlisi üreterek ileriye gider, gelişerek çoğalır. Bütün bu özgürlüklerin kısıtlandığı noktada, Atatürk'ün 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh' sözünden yurtta savaş, cihanda savaş noktasına gelindi. Hemen sınırımızdaki insanlar, ülkesindeki savaştan kaçan mülteciler bile ülkemizden gitmek istiyor. Barışın ve gerçek özgürlüklerin ne kadar önemli olduğunu unutmadan biz var olan ülkemize sahip çıkacağız. Daha çağdaş, daima yenilerek ilerleyen, bilime dayalı, bağımsız yargıya, kuvvetler ayrılığı ilkesine emanet olarak gerçek demokrasiyi, yaşayan bir ülke olmaya devam edeceğiz. Yarın diye bir şey var ve o yarınlar bizimdir" diye konuştu.

Erdi İşibilir/Elbistan

Editör: TE Bilisim