Değerli kardeşlerim, muhterem Müslümanlar! “Dikkat edin! Kalpler Allah’ı zikretmeyle mutmain olur (huzura kavuşur).” (Ra’d/28) Gaflette olmayın, uyanın, kendinize gelin! Dünyanız, makamınız, şöhretiniz, evlatlarınız, paranız, servetiniz, bağlarınız, meyve bahçeleriniz, şehvetiniz, arzunuz, isteğiniz ve üzerinizde doğan güneş, ay, yıldızlar ve bastığınız toprak sizi aldatmasın. Bunların hepsi fanidir. Sizi alı koymasın, sizi aldatmasın, sizi oyuncak haline getirmesin, sizi dünyada kendine köle etmesin. Ahiretinizi harap etmesin. Aman ha! Ona aldanmayın. Dünya semasıyla toprağı arasındaki, yedi halka içindeki nimetler sizi alı koymasın, aldatmasın. Gözünüze aldanmayın, zayıflar; kuvvetinize aldanmayın, zayıflar; gençliğinize aldanmayın, geçer. Hayat denilen bu olgu -inanır mısınız- güneşin doğumu ve batımı süresi kadardır. Kaç yaşarsanız yaşayın, kaç ömür ederseniz edin, süresi güneşin doğumu ve batımı kadardır yani hayat bir ışıldama ve aydınlıktan ibarettir. Bütün bunlar sizi aldatmasın. Yukarıdaki ayette geçen “dikkat edin” manasındaki “الا” (elâ) kelimesi Arapçada üç harften ibarettir; elif, lam ve elif. Bu üç harfle de anlatılmak istenen şudur: Dikkat edin, ensesine vururuz, birden uyarırız. İnsan, o enseye gelen tokadı bir balyoz veya kendine gelmesi için yüzüne bir su serpmesi ya da bir ufacık dokunma gibi görür. İşte bunun gibi, bu “elâ” bazılarına balyoz vurma, bazılarına su serpme, bazılarına da ufak dokunmadır. “Elâ”nın kendi içerisinde sakladığı hassasiyet, manevi boyut, manevi çağrı balyoz gibi vurur insana. Güneş batar, gece karanlığı üzerine basar, son bahar gelir, yapraklar dökülür. Evinde annen, baban, kardeşin, ablan emaneti Rabbine teslim edip çıkabilir. Komşudan da sokaktan da duyduğumuz sala sesi bize birer balyoz gibi gelir. “Aklını başına al, kendine gel” der. Veyahut bir su serpmesi misali, ani bir dalgınlıktan uyandırır. Dünyaya kapılabilme, kaybedebilme korkusuyla “ne olursun, senden bunu beklemezdim. Senden ‘la ilahe illAllah Muhammeden Rasulullah’ dersin sana yakışır mı bu haramı yapmak, sana yakışır mı namaz kılmamak, sana yakışır mı oruç tutmamak, sana yakışır mı zekât vermemek, sana yakışır mı içki, kumar, zina. Sana yakışır mı iftira, gıybet, yalan, haset” der gibi uyandırır. “Ela”… Üç harf; elif, lam, elif. Altındaki sakladığı sır ile “kendine gel” diyerek suyu serpiyor yüzüne. Veyahut bütün bunların içerisinde hani bir kapılma, bir gaflet, beşerin ağır bastığı bir geciktirme, bir yapmama, anlık beşeri duygusunu öne alıp ibadetlerini geciktirme, amellerini geciktirme, kardeşlerini ihmal etme, cemaatleri ihmal etme, sohbetleri ihmal etme, Allah dostlarını ihmal etme, ibadetleri ihmal etme… Ona da dokunur, “senin bu yaptığın seni aldatıyor. Gel, o güzel yoldan kendini çıkarma, İslami ahlaktan uzak durma, İslam’ı gevşek tutma, imanı gevşek tutma, halkını sıkı tut. Allah dostlarını ihmal etme nazarları dahi sana yeter.” diyormuş gibi insanı uyarır. Evet, ‘ela’nın gerektirdiği bu kadar mananın karşılığı ancak kalpleri tatmin eden Allah zikridir. Kalplerin tatmin olabileceği, rahatlık bulabileceği şey Allah’ı zikretmektir. İnsanı ahtapot gibi sarmalayan batıl ilahlardan kalbini temizleyebileceği şey Allah zikridir. Bir bakıyorsun ki dünyanın istek ve arzularına alışmış, Allah’ı unutmuş, servet, şehvet, mal, mülk ve evlat sevgisi Allah’ı kalbinden çıkarmış. Sahibi içinde olmayan her hane darmadağın olur, harabeye döner. Kapı pencereleri kırılır, içeri toz duman alır. İçinde Allah’ın olmadığı bir kalp de o haneye benzer. Bir bakarsın “ne olur ki bunun da günahı mı var, bundan ne çıkar” dercesine o haneyi haramlarla, isyanlarla kurmuş oluruz. Allah oradan çıkar. İşte kalpleri ancak ne tatmin eder Allah’ı sürekli orada taşımak tatmin eder. Allah bir kalpte ise orada haram yoktur, orada zulüm yoktur. Orada huzur var, orada Allah’ın kendisine takdir ettiği her şeyi kabul etme var. Orada huzursuzluk olmaz, psikolojik bir hastalık olmaz. Onun için ayet-i kerimede “Beni zikredin ki ben de sizi hatırlayayım” (Bakara/152) buyruluyor. Yani “beni hatırlayınız, beni kalbinizde taşıyınız. Beni dışlamayınız, beni heder etmeyiniz, beni kurban etmeyiniz, beni dünyanıza, şöhretinize, makamınıza ve servetinize satmayınız. O beni sattığınız şeylerin hepsi geçicidir. Dünyanız da, servetiniz de, şehvetiniz de, ömrünüz de hepsi geçicidir. Evet, “Baki olan, ebedi olan, sonu gelmeyen; kahredici ve tek olan Allah’tır.” İşte o da ayet-i kerime ile ifade ediliyor: “Beni zikredin ki ben de sizi hatırlayayım.” (Bakara/152) Yanında hep Allah olan birisi hiç bağımlı olur mu, hiç yenik düşer mi, hiç zayıf düşer mi?