Bir dönem Saadet Partisi Kahramanmaraş İl Başkanlığı görevini yürüten, şuan ise Saadet Partisi’nden Türkoğlu Belediye Başkan adayı olarak gösterilen Erkan Pınarbaşı, seçim çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Mahalle ve esnaf gezilerine ara vermeden devam eden Pınarbaşı, diğer taraftan da nasıl bir belediye başkanı profili çizeceğini anlatan makaleler kaleme alıyor.

Son yazısında ‘Şehir ve İnsan’ konusunu derinlemesine anlatan Pınarbaşı, şu ifadeleri kullandı;

 

Türkoğlu'nda deprem sonrası su altyapısı yenilemesi Türkoğlu'nda deprem sonrası su altyapısı yenilemesi

“5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi kanunu incelendiğinde; Altyapıdan imara, sağlık ve sosyal yardımlardan kültürel ve sosyal faaliyetlere, amatör sporların desteklenmesinden eğitime, tarımdan sanayiye vel hasıl bir çok şeyin yapılması ve insanların hizmetine sunulması yazılmaktadır. Ayrıca belediyelere yasalarla garanti altına alınmış bir çok gelirler, para kaynakları ile imkanlar verilmektedir.

Ancak çok şanlı bir  tarihe, kadim şehirlere sahip, dünyanın en güzel bir ülkesinde yaşamamıza rağmen; maalesef şanlı bir tarihe sahip olan kadim şehirlere ne sahip çıkabildik ne de koruyabildik. O güzelim şehrin tarihi dokusu ve kültürünü bir miras yedi gibi yedik bitirdik. Gelecek nesillere bırak o şehri miras bırakmayı şehrin geleceğini de yaşanmaz beton yığınları ile doldurduk.

 Maalesef ülkemiz ve özelde belediye başkanları ve meclisi ile şehir halkı "İnsanı ve Kadim Şehri" merkeze alıp ona göre planlama ve geleceğe yön vermesi gerekirken maalesef ki maalesef çok küçük hesaplarla, vizyonsuz, kültürsüz bir şekilde şehirleri özünden koparan plansız ve dağınık gelişi güzel verilen imarlarla çok katlı ve ucube binalar ve sanayileşmenin bir sonucu olan varoşlar, şehirleri şehir olmaktan çıkarttı. Bunun yanı sıra oy ve siyasal popülizm kaygısıyla verilen kararlar şehirlerimizi devasa beton yığınları arasında yaşanmaz hale getirdi. Tüm bunların yanı sıra emaneti ehline vermemek, günübirlik çalışmalar  belediyelerimizi kendi fasit dairesi içinde kalmaya zorladı. Bu süreçte İnsan ve Tarih unutuldu. Gaye unutuldu…

Şehirlerimiz maalesef tarihi dokuyu, bizi ayakta tutan tarih kadar eski muazzam  kültürümüzü,  insanı merkeze alan anlayış, yerini hak etmeden elde edilen zenginliğe, çıkara, imar, arsa, ihale rantlarına, yandaşa fayda sağlayan yapılara döndü. Mirasımıza ve tarihimize sahip çıkamadığımız gibi sanayileşmenin getirdiği köyden kente olan göçler plansız, zevksiz, alt yapısı olmayan, ruhsuz ve kültürsüz beton yığınları ile doldu. Şehirlerimiz geçmişini, kültürünü, geleneklerini köylerde ve yaylalarda bırakan, bu hatıraların hasretini beton yığınları arasında arayan çilekeş anadolu insanına, insan onuruna uygun bir yaşam sunamadılar. İnsanlar ne geçmişine sahip çıkabildi ne de şehirle ilgili bir gelecek tasavvuru kurabildi. Oysa bir şehrin geleceği ve şehri değerli kılan İlhan Kutluer’in dediği gibi; Bir şehri yaşanmaya değer kılan, o şehrin üzerinde kurulduğu değerler sistemiyle, şehrin insanlarının bağlı bulunduğu değerler arasındaki tenasüptür.

Bugün şehirlerimizde değerler sistemiyle insanlar arasında bir bağ bulunduğunu söylemek oldukça güçtür. Bizim Belediyeciliğimizde; Yapılanması gereken insanı ve şehrin tarihi dokusunu merkeze alan, yaşanabilecek bir şehir tasavvur ederek hem gelecek nesillere sorumluluğumuzun gereği dünyaya örnek şehirler oluşturup planlamamız elzemdir.

Her şehir kendine hastır. Nevi şahsına münhasırdır. Özellikle Maraş'ımız iklimi, coğrafyası, tarihi ve doğal güzellikleriyle tam tamına "Nevi Şahsına Münhasır" bir şehirdir. Şehrimizin coğrafyasına ve iklimine ait özelliklerin ön plana çıkartılıp tarım-sanayi işbirliği ile katma değeri en yüksek ürünlerin elde edilerek üretilmesi için rehberlik yapmak, tüm paydaşlarla istişare yapmak belediyelerimizin en öncelikli görevlerinden biri olacaktır. Belediyeciliği dar anlamda mahalle aralarına sıkıştırılan parklar, hizmet binaları ve su tahsilatı yapmanın  ötesinde şehirle ilgili bir ruh ve düşünce tasarlanması gerekmektedir.

Dünyanın ve ülkemizin de en önemli sorunu olarak gördüğümüz işsizliğin giderilmesi ve insanın namusu olarak gördüğümüz " Eve Ekmek Götürmesi Onurunu ve Sevincini” tüm şehir halkının yaşaması ve tek bir insanın heder olmamasını Belediyeler manevi bir borç olarak görmek zorundadır. Benim böyle bir görev ve misyonum yok diyemez. Hz.Ömer’in sırtında ekmek torbasıyla Medine’de kapı kapı dolaşıp aç insan var mı? dediği sorumluğu düşünecek olursak Belediye  Başkanlarının da omuzlarında sorumlu olduğu insanların onuru, şerefi ve insanca yaşamasının sorumluluğu vardır. Şehrin tüm imkânlarını, toprağını, sanayicisini, STK’larını, iş imkanlarını geliştirilmesi, yerel ve bölgesel kalkınma modelleri oluşturarak fakirliğin ve çaresizliğin pençesinden kurtaracak gayret, plan ve projeleri yapmak ve yaptırmak en büyük gaye ve hedefi olmalıdır.”

 

(Haber: Abdullah Hançer)

Editör: TE Bilisim